Yaşanmış Bir Midilli Öyküsü

14 Ağustos 2011 Pazar
\n

\n

\n

\n

Tepemize dikilen garsona, Şarap Lütfen…” dediğimizde, bize Kırmızı mı, beyaz mı diye sormasını beklerken Siz kimsiniz gibi tuhaf bir soruyla karşılaşmamız bizi şaşırtmıştı. Turistiz dedik, Türkiyeden…” Bu kez şaşırma sırası ondaydı. Bir an olmayan çene sakalını kaşır gibi yaptıktan sonra, Üzgünüm dedi, ama burada oturamazsınız! \n

\n

Bu masada mı oturamayız? \n

\n

***\n

\n

Masamız, üzerinde bir erkekle iki kadının buzuki eşliğinde sarhoş zeybeği oynadığı dans pistinin hemen yanındaydı. Pistin bulunduğu geniş bahçeye inen taş merdivenin daha başındayken bu masayı gözümüze kestirmiş, onca dolu masanın arasındaki sahipsizliğini bize Tanrının bir lütfu olarak değerlendirip aramızda şakalaştıktan sonra aşağıya inip kurulmuştuk bu masaya. Garson sorumuzu; \n

\n

Hayır, bu mekânda!diye yanıtlamıştı. Bu masada zaten oturamazsınız!\n

\n

Neden?\n

\n

Çünkü burası askeri tesis, bu masa da yüksek rütbeli subaylar için…”\n

\n

Erdem (Özel), Tamam dedi, şimdi yandık! \n

\n

*** \n

\n

Birazdan Yunan inzibatı gelecek, bizi derdest edecekti. Gözaltına alınacak, askeri savcının önüne çıkarılacak, mutlaka tutuklanacaktık. Gözlerimin önüne ertesi günkü Yunan gazetelerinin manşetleri geliyordu. Askeri tesislerimize Türk sızması, Midillide iki Türk casusu yakalandı! Kim bilir daha neler? Erdem haklıydı Yandık demekle. \n

\n

Oysa akşam ne güzel başlamıştı. Büyük Liman (Agios Evdokimos) üstündeki otelimizden çıkmış, bir taş atımı uzaklıktaki eski mahalleye inmiş, ara sokaklardaki antikacılara, seramik atölyelerine, çeşitli küçük dükkânlara girip çıkmış, Çarşı Hamamı ve Yeni Caminin fotoğraflarını çektikten sonra sahilde şirin bir lokantaya girmiştik. Yediğimiz ahtapot ızgarası da içtiğimiz beyaz şarap da nefisti. Sonra gece yarısına doğru kalkmış, bir taksiyle otelimize gelmiştik.\n

\n

*** \n

\n

Otelimizin karşısındaki demir parmaklıklarla çevrili bahçeden müzik sesi geliyordu. Parmaklıklara yaklaşıp bir kapı aramaya başladık. Bahçeli bir taverna olmalıydı. İki kapı bulduk, ama ikisi de zincirliydi. Zorladık, açılmadılar. İkinci kapı biraz yüksekçeydi, tırmanıp ağaçların arasından içerisini görmeye çalıştık. Gördük de; insanlar zeybek oynuyorlardı.\n

\n

Mutlaka içeri girmeliydik. Sonunda ana kapıyı bulduk, içeri girdik. Çevrede kimseler yoktu; karşımızda yükselen yapının mermer merdivenlerini tırmanıp bir holden geçerek bahçeye çıktık. Neşeli, cıvıl cıvıl bir kalabalık vardı aşağıda. İndik, gözümüze kestirdiğimiz o masaya oturduk…\n

\n

*** \n

\n

Boşuna endişelenmişiz. Ne peşimizden biri geldi, ne de biri önümüze çıkıp bizi sorguya çekti. Geldiğimiz gibi döndük, otelimizin terasına oturup, gidip de kalamadığımız yerden gelen müziği dinledik. On beş dakika sürdü, Midillide saat 24.00ten sonra dışarıya taşan yüksek ses müzik de olsa yasakmış.\n

\n

Kahvelerimizi içerken, düşündük Yaşlandıkça insan daha bir kuşkucu oluyordu galiba. Öyle ya hangi ajan bizim gibi saf olur, kör kör parmağım gözüne davranabilirdi? Ama onlarda da kabahat yok değildi hani. Madem askeri tesis, insan parmaklıklara en azından Fotoğraf çekmek yasaktır türünden bir levha asar, kapıya iki nöbetçi koyardı, biz de neresinin ne olduğunu anlardık. \n

\n

Haklı değil miyim? \n

\n

Güzel bir pazar geçirmeniz dileğiyle

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları