Erinç Yeldan

IMF ile Program, Yeniden...

11 Aralık 2008 Perşembe

Türkiye IMF ile anlaşacak mı? Bu soru etrafında kopartılan fırtına artık iktisadi bir konu olmaktan çıktı, giderek sloganlaşma ve retorik içeren içi boş bir atışmaya dönüştü. Bu konuyla ilgili görüşlerimi daha önce, 29 Ekim tarihli yazımda belirtmiştim. Bu yazıda aynı cümleleri tekrarlayarak bu bayram tatilinizde sıkıcı bir tekrar yazısı yazmak istemiyorum. Ancak, IMF ile anlaşmaya giden yolda”, beklentilerin idaresi ve piyasa oyuncularını cesaretlendirmek gibi cilalı, ancak içi boş sözcük oyunlarıyla sürdürülen politik manevralara karşı duyarlı olmamız gerektiğini düşünüyorum.

Artık çok yakından bilindiği üzere, IMF programları tüm gelişmekte olan ekonomilerde standart bir reçete izlemektedir: yüksek reel faiz; sermaye hareketlerinde serbestlik ve daraltıcı maliye politikaları; dış borçların ödenmesi hususunda kamu kaynaklarını kullanarak yabancı yatırımcıyagüvence sağlamak (gerekirse bu güvencenin yasadışı ve ahlak dışı yöntemlerle, 2000 Aralık Türkiyesinde olduğu gibi oldubittiye getirilerek uygulanması); emek gelirlerinin daraltılması ve talep daraltıcı politikaların yüklerinin emekçi sınıflara yıkılması...

Türkiyenin IMF ile olan sıcak ilişkilerinin deneyimiyle bu liste daha da detaylandırılabilir. Bu gözlemlere ek olarak, yabancı yatırımcıya güvence vermeksöylemi altında yeniden tasarımlanmış olası bir IMF programının Türkiye ekonomisinin kronikleşen dış açık ve ithalata bağımlı yapısının sorunlarına çözüm üretmekten uzak olduğunu vurgulamamız gerekmektedir. Türkiye, yükselen piyasa ekonomileri diye anılan grup içerisinde, yüksek cari işlemler açıkları ve dış borç yükü nedeniyle, küresel krizin etkilerini en yoğun yaşayan ekonomiler arasındadır. Bu durum uygulanmış bulunan IMF programının doğrudan bir sonucudur.

Dolayısıyla, IMF ile olası ilişkilerimiz, iktisat medyasına yeni katılmış olan deyimle ümüğümüzün sıkılmasıilişkisinden çok daha detaylı ve karmaşık bir süreçtir ve Türkiyenin ekonomisini ve siyasi yaşamını kesinlikle IMF cenderesinden kurtarıp bağımsız düşünebilme ve strateji geliştirebilme olanaklarını yaratabilmeyi içermelidir.

***

Ancak IMF ile anlaşma yolundauygulanmakta olan bir başka senaryonun da farkında olmamız gerekmektedir. Bayram öncesinde basında çıkan haberlere göre IMFnin Türkiyeden sıfır büyüme talep ettiği ve hükümetin de buna direndiği yönünde bir izlenim yaratılmaktadır. İktisat medyasında geçen haberlere göre, IMF Türkiyenin 2009 büyüme hızını sıfırlamak istemekte; ayrıca yeni vergi arttırımları ve daraltıcı kamu maliyesi politikaları ile ekonomiyi daraltmakarzusu gütmektedir.

IMF programlarının özünde daraltıcınitelikte olduğu ve hükümetin de yerel seçimler öncesinde kamuda daraltıcı politikalar uygulamaya çok gönüllü olmadığı açıktır. Ancak bunun da ötesinde, IMFnin Türkiyeden sıfır büyüme talebiolduğu konusu kuşkuludur. Her şeyden önce IMFnin Türkiye için yapmış olduğu 2009 projeksiyonlarında büyüme hızı yüzde 2.3 civarındadır. TC Merkez Bankasının 2009 için revize edilmiş büyüme öngörüsü de yüzde 2.7 düzeyindedir. Merkez Bankasının sözü geçen öngörülerinin IMF tarafından habersiz olunması söz konusu olamaz. Kaldı ki herhangi bir ekonomi programında büyümebir talep değil, bir sonuçtur. İktisadi bir programda politika girdileri bellidir: faiz, devalüasyon, kamu harcamaları gibi... Öyleyse bu sıfırbüyüme talebi nereden kaynaklanmaktadır?

Kanımca, hükümet IMF ile anlaşmazemini ararken, IMFnin aşırı daraltıcı önerilerine dik durarak karşı çıktığıve geçmiş hükümetlerin tersine, IMFye kolay teslim olmadığışeklinde bir izlenim yaratmak istemektedir. Açıkçası söz konusu söylemi, sonuçta bir oldubittiye getirilerek Türkiyeye giydirilmek istenen IMF gömleğinin yaratacağı yeni bağımlılık ve sömürü ilişkilerinin kamuoyunda hazmedilebilirkılınması için yaratılan bir manevra olarak değerlendirmekteyim.

Yapısal reformlar sürdürülmeli ve bir an önce IMF ile yeni bir stand-by imzalanmalıdırşantajı yeni biçimlerde sürekli yinelenerek önümüze konulmaktadır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları