Yerli Malına Yersizlik!

13 Aralık 2008 Cumartesi

Cumhuriyetin kuruluşunun ilk yıllarında başlayan yerli malı kullanma kampanyası, 1929 büyük buhranı ve İkinci Dünya Savaşının kıtlıkları arasında ulusal politikaya dönüştü.

Yerli malı kullanmak için önce onu üretmek gerekiyordu. 1923te 140 olan fabrika sayısı 1933’te 2 bin 400e ulaştı. 10. Yıl Marşındaki Çıktık açık alınla, 10 yılda her savaştan sözünün içi sosyal, toplumsal devrimlerin

yanı sıra şeker fabrikalarıyla, basma fabrikalarıyla, demiryollarıyla da doludur!

Her yıl 12-18 Aralık tarihleri arasında kutlanan yerli malları haftası, 1980’den sonra Özal dönemiyle birlikte usul usul erozyona uğradı. Daha sonra alay konusu bile olabilecek garip küçümsemelerle karşılandı.

Oysa gerçek öyle değil...

Örneğin; çiftçiden tonu 300 dolara aldığınız buğday, yurtdışından tonu 200 dolara ithal ettiğiniz buğdaydan ucuzdur! Çünkü, çiftçiye ödediğiniz para ülke içinde kalacaktır. Önemli bir bölümü öyle ya da böyle devletin kasasına dönecektir.

Ne yazık ki, ufuksuz liberal anlayış en ucuz fiyat neredeyse oradan alım yapılır ucuzluğuyla, üretimi değil, üretimsizliği öne çıkardı.

***

Küresel krizin Türkiyeye etkilerini sütuna yatırırken şu noktanın altını çizmek gerekir:

Bugün Türkiyenin yaşamakta olduğu kriz, ağırlıklı olarak kendi yapısal sorunlarından kaynaklanmaktadır. Küresel dalga, içimizdeki olumsuzlukları örtmemelidir!

Nedir olumsuzluk?

Öncelikli olarak üretimsizlik ve satış politikası!

Çatışma ve Sosyal Gerginlik Bakanı Faruk Çelik önceki gün şöyle buyurdular:

Bu kriz ortamında işçi atmak hainliktir!

Bu mantığı sürdürürsek, bakana sormak gerekir:

Binlerce işçinin çalıştığı fabrikaları özelleştirip kapatmak nedir?

Türkiyenin neredeyse tarihiyle özdeş kurumları yabancılaştırıp işçi sayısının 2-3 kez azaltılmasına neden olmak nasıl yorumlanabilir?

Dünyada, büyük varlıklarını satıp da borcunu arttıran kaç ülke vardır?

Elde var Türkiye; başka da tanıdığımız yok!

Soframızda yüzde yüz yerli sandığımız nohuttan mercimeğe pek çok ürün, yüzlerce, binlerce kilometre uzaktan ithal ediliyor. Paketleme sırasında üzerine Türkçe marka konuyor.

80’li yıllara kadar şu unvanımızı kullanmayı severdik:

Tarımda kendi kendine yeten 7 ülkeden biriyiz!

Bunun yerine sanırım şu unvanı koymak gerekecek:

Dünyada kendi kendini yiyip bitiren 7 ülkeden biriyiz!

***

Öteki ülkeler yerli malına nasıl bakıyor?

Hemen birkaç ülkeden örnek verelim: Bugünlerde ABDnin başlıca gündemi ne Iraktan çekilme takvimi, ne Obamanın koltuğa oturuş biçimi... Varsa yoksa, otomotiv sektörünün durumu. Krizden en çok etkilenen sektörlerin başında gelen otomotivi kurtarmak için paket üzerine paket hazırlanıyor. Eski yönetim yeni yönetim hepsi bir arada, ortak karar vermekle yetinmiyor, sonuçlarını da tartışıyorlar.

Fransa, ülke ile bütünleşmiş markaların korunması için ayrı bir paket hazırladı.

Almanya da Opelin durumunu devlet konusu haline getirdi.

Başta İtalya, İspanya ve Fransa olmak üzere AB ülkeleri tarımsal üretimi öteden beri özel olarak destekliyor.

Ya bizde?

Sanayi kuruluşuysa zulasından yesin...

Bankaysa haddini bilsin...

Tarımsal üreticiyse? O zaman iş seçime bakar...

Eğer seçim yılıysa ürün para eder, değilse ürün çöpe!

Yerli malına Türkiye kadar yersizlik eden kaç ülke vardır?

ankcum@cumhuriyet.com.tr



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İYİ Parti çıkmazı! 18 Nisan 2024
Zafer sorumluluğu... 17 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları