Akreditasyonun da ötesi varmış

18 Mayıs 2015 Pazartesi

Hemen her hafta basın özgürlüğüne saldırı, engelleme girişimleri, çabaları bu köşede ele alınıyor, eleştiriliyor. Bu çabaların çoğunlukla amaçlarına ulaştığını da söylemeliyim. Gazetecilerin en önemli görevleri olup biteni izleme, okurlarına, izleyenlerine duyurma görevidir. Bu nedenle de gazetecilerin haber almasını önleyecek herhangi bir kısıtlamanın, sınırlamanın olmaması gerekliliği de demokrasinin bir kuralı, ölçütü sayılır. Bizde ise kamu kurumları, devlet katları, yargı, bürokrasi gazetecileri bilgiden, belgeden, olup bitenden uzak tutmak için elinden geleni yapıyorlar. Bunun için buldukları en etkili yöntemlerden birisi de akreditasyon yöntemidir. Yukarıdan aşağıya neredeyse her kurum bir akreditasyon listesi icat etmiş durumda. Listelerin kurum ve kuruluşların siyasi eğilimlerine göre düzenlendiğini, beğenilmeyen gazete ve TV kanallarının engellendiğini biliyor ve okurlarımıza duyuruyoruz. Ama son olay artık akreditasyon uygulamasını da aşarak medyaya toplu engellemeye dönüştü. Danıştay’ın kuruluş yıldönümü toplantısı medyaya topluca yasaklandı. Toplantının basına kapatılması “kendi aramızda bir kutlamadır” sözleriyle savunulmaya çalışıldı. Danıştay’ın kuruluş yıldönümü toplantısı Türkiye Barolar Birliği Başkanı dışında, ki o da ayrı bir skandaldır ve basının ilgisinin daha da artmasını gerektiren bir durumdur, tüm devlet protokolünün çağrıldığı, katıldığı bir toplantıdır. Böyle bir toplantı kamudan, basından gizlenemez. Neresinden baksanız basın özgürlüğüne, halkın haber alma hakkına açık bir saldırıdır. Basın kuruluşları doğal olarak bu tutumu, yaygınlaşma eğilimi taşıyan bu uygulamayı kınadılar. Gazetecilerin, gazetecilerin meslek örgütlerinin ve duyarlı tüm örgüt ve kuruluşların, haber alma hakkına saldırılanların bu türden girişimlere karşı etkin bir çaba içine girmeleri gerektiği açıktır.

Uçaksavarla infaz
Geçtiğimiz hafta yazılı, sözlü, görsel ve sosyal medyanın önemli bir kesimi ibretlik manipülatif bir “haber”le sıkı bir darbe aldı. Antikomünizm zehirini bünyesinden atmamakta direnen kimi şaibeli haber kaynaklarınca “piyasaya” sürülen “Kuzey Kore’de toplantı sırasında uyuyan bakan uçaksavarla öldürüldü” asparagası medyamızda geniş yer buldu. Haberin Güney Kore istihbarat örgütünün bir imalatı olduğu söylendi. Cumhuriyet gazetesinin de kendini koruyamadığı bu uydurma haberin basında nasıl yer alabildiği konusu üzerinde düşünmek gerekir. Birinci neden, insan hakları bakımından kötü bir tablo çizdikleri konusunda genel bir kanı olan Kuzey Kore ve Çin, Batı medyasının Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra zayıf halka olarak seçtiği ülkeler oldu. Herhalde itirazlar da zayıf olduğu için olsa gerek artık ölçü kaçtı. Düşük işçi ücretlerine dayalı bir kalkınma modeli konusunda Batı’dan herhalde çok mutlu oldukları için olsa gerek, herhangi bir eleştiri duyamıyoruz ama Kuzey Kore liderinin “olmadık işleri” hep belirli kaynaklar tarafından servis ediliyor. Peki ama gazetelerin editörleri bu türden haberler konusunda hiç mi araştırma yapmak gereği duymazlar. Örneğin uçaksavarla bir kişinin öldürülebilmesinin inandırıcı bulunması ve haber yapılması nasıl bir genel kültür bilgisine dayanıyor ki?

Haber - reklam iç içeliği
Kötü bir ilişkidir. Sınırın nereden geçtiğini anlamak kimi zaman zorlaşır. Okurların izleyenlerin birer tüketici olarak üretilen mallar hakkında, malların kalitesi, kalitesizliği hakkında bilgi alma hakkı ile firmaların mallarını tanıtma çabasını birbirinden ayırmak zor olabilir. Muhabirlerin, editörlerin ve özellikle sektör haberlerine sayfalarında yer veren ekonomi sayfaları yöneticilerinin, otomotiv sayfası hazırlayanların titiz olmaları gerektiği ortada. Bu konuda Hürriyet Okur Temsilcisi Faruk Bildirici’nin formülasyonu; (gazeteciler, her alanda olduğu gibi, otomotiv haberlerinde de kamunun -başka deyişle tüketicinin- penceresinden bakmalı...) haberde doğru tutumu gösteriyor. Bildirici’nin söylediği gibi bu yöntemi tüm mallar, tüm sektörler için uygulamak, habere tüketici ya da daha genel söyleyelim okur açısından yaklaşmak, firmaların kendilerini tanıtma hakkını, görevini ise reklamlara bırakmak en iyisi.

Soma unutulabilir mi?
Takvimlerde 13.05.2015 yazıyordu. Yani 301 madencinin öldüğü büyük Soma faciasının 1. yıldönümü. Gazetemiz Cumhuriyet’e bakıyorum, 1. sayfada tek bir satır yok. Niçin? Efendim, 7. sayfada arkadaşımız filancanın bir haberi var demeyin. Lütfen demeyin. Soma faciası 1. yıldönümünde Cumhuriyet’in 1. sayfasında kendisine bir manşet bulamıyorsa benim içimde yeşil bir dal kırıldı demektir.
Eğer Soma 1. sayfada yer bulamıyor ve Bülent Ersoy için hatırı sayılır bir yer ayrılıyorsa benim içimde yeşil bir dal kırıldı demektir. Referans gazetesi yerine bir popülist-magazin gazetesi istemiyoruz. Üzülüyoruz. Bizim için “Her sabah bir ekmek, bir Cumhuriyet” günaydın demektir. Bizi günaydınsız bırakmayın. Ali Can Polat
Okur temsilcisinin notu: Gazetenin yayınından sorumlu arkadaşlar, yıldönümünde Soma cinayetlerine yeteri ölçüde geniş yer ayrılmamış olmasının yanlış ve ciddi bir hata olduğunu kabul ettiler.

Eleştiri-öneri-soru
İki eleştiri
1) Selin Ongun’un Livaneli ile Konstantiniyye Oteli üzerine yaptığı söyleşi, ciddi bir kitap tanıtımı veya edebiyat sosyolojsidir. Yazıya konulan başlık, okuyucuyu yanıltıyor. (11 Mayıs) Karl Marx’ın “lumpenproleteriat” (cahil işçi sınıfı için kullandığı deyimi, bizim lumpen burjuvaların anlayacağından emin değilim. Okumayan burjuvalar, lumpen değil, “miş gibi davranan” zenginlerdir. Türkçe sözlükte bulunmayan bu kavramı yabancı sözlüklerde arayacaklarını sanmam. Buna karşılık İktidara yönelik “taşra İslamı” özgün bir tanı. Vurgulanması iyi olmuş.
2) Tam sayfa ölüm ilanları aile büyüğüne bir saygıdır ama gazetenin formatını bozacak ölçüde zorlamamalı. (Parayı bastıran varlıklı Ali Demir Ailesi olsa bile.)

Bir değerlendirme
Kenan Evren’in elini öpen ve evinde ağırlayan medya ünlülerinin bu vesile anılıp onurlandırılması(!) isabetli bir fikirdir; ancak, iki ara başlık fazlaydı ve metindeki fotolar yanlış köşelerdeydi.

Bir soru
Sosyal Medya Manşe@ lerine katkıda bulunan kişilerin ve resimlerinin okunmayacak kadar küçük basılmasının bir gerekçesi var mı? Saygılarımla... Bozkurt Güvenç

Okur Temsilcisinin notu: Ali Demir varlıklı olmakla değil, eğitim konusundaki çabalarıyla tanınıyor. Cumhuriyet okurlarının da yakından tanıdığı bir eğitimcidir. Okurlarımızdan Ertuğrul Yalçın da ilanlara ayrılan kaynağın eğitime harcanmasının daha doğru olacağını öne sürerek aileyi, reklam verenleri eleştirdi. Ama bazı acıların fiyatlandırılması, başka görevlerle karşılaştırılması doğru olmayabilir.

İnternet sitesine öneriler
Okur temsilcimiz olarak sizden bir ricada bulunmak için yazıyorum. Ben ve etrafımdaki genç bir Cumhuriyet okur kitlesinin Cumhuriyet’in internet sitesine ilişkin birkaç sıkıntısı var. Öncelikle şunu belirtmek istiyorum. Cumhuriyet internet sitesi son birkaç yıllık dönemde önemli bir gelişme gösterdi ve özellikle etrafımda sola eğilimli arkadaşlarımda bir sempati uyandırdı. Normal olarak Cumhuriyet gazetesini satın almayan arkadaşlar site sayesinde en azından hafta sonu gazete alır oldular. Ancak, gazete sitesinin daha kullanışlı bir hale getirilmesi konusunda bana çok dilek geliyor. Ana sayfadaki büyük haberler dışındaki bölümlerde yazıların küçüklüğü, iç içe geçmişliği, çok fazla seçeneğin bir arada oluşu gibi. Daha rafine daha okunur puntolu bir site olmasının iyi olacağını düşünüyoruz. Ayrıca spesifik olarak, yazı dizilerine kronolojik ve düzenli bir biçimde ulaşmak imkânsız. Bu konuda bir değişiklik yapılması konusunu değerlendirmeye alırsanız çok seviniriz. Çok teşekkürler ve saygılar... Kadriye Bodur

KISA... KISA
Dünya şampiyonu takıma haksızlık
Gururumuz Eczacıbaşı Bayan Voleybol takımı Zürich - İsviçre’de Dünya Şampiyonu oldu. TV’de Spor başlığı altında; Futbol, Basketbol, Formula 1, Tenis dışında, bu önemli karşılaşmanın hangi TV kanalından yayımlanacağı neden yer almadı? Formula 1’den daha mı önemsiz buldunuz? Saygılarımla. Bülban Bozok

Yılların birikimi
Kimi köşe yazıları konusundaki eleştirilerinizde haklısınız. Bazen yazılanlara bakıp, beyler bayanlar kendinize gelin demek geliyor içimden. Eleştiri, öneri tamam. Ama ölçü, saygı kalmadı. Diğer medya kuruluşlarında Cumhuriyet yazarları hakkında yazılanlara bakınca inanın utanıyorum. Cumhuriyet hepimizin. Birbirimizi sevmemiz, yapılan ve yazılan her şeyi onaylamamız gerekmiyor. Ancak kişisel sevgisizlikleri, kin ve nefret kusmaya dönüştürüp yılların birikimine zarar vermeyelim. İletimi paylaşırsanız sevinirim. Mehmet Hacıpaşaoğlu

Hep mi kaybediyorlar
Çok uzun olmayan bir süredir ölüm haberlerinin hepsi “... hayatını kaybetti”, “yaşamını yitirdi” şeklinde duyuruluyor. Halbuki kaza, doğal afet ve tedhiş eylemi haricinde doğal yollardan, akut veya kronik hastalıklar dolayısı ile ölenler için “hayata veda etti”, “hayata gözlerini yumdu” ifadelerinin (eskiden olduğu gibi) kullanılması hususuna dikkat edilmesi gerekir diye düşünüyorum. Dikkate alınırsa sevinirim. Saygıyla... M. Korhan Ertürk  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları