‘Çölün gelini’ IŞİD’in elinde

23 Mayıs 2015 Cumartesi

Bazı yerler vardır… sıra dışı bir tarih ve coğrafya yolculuğunda olduğunuzu düşündürür.
Hafta içinde IŞİD’in eline geçen Palmira, işte o yerlerden biriydi. Palmira, Halep ve Şam arasında çölün tam ortasında...
Bu kentlerden birinden arabayla… sadece birkaç saatte bu antik beldeye girdiğinizde, kendinizi başka bir âleme ışınlanmış gibi hissediyordunuz.
Düşünün…
Milattan 2 bin yıl öncesine uzanan, toplam 4 bin yıllık bir geçmiş, birden gözlerinizin önüne seriliyor…
Suriye çölleri ortasında bir anda önünüze çıkan mükemmel zarafetteki sütunlar, agoralar ve amfitiyatrolar karşısında “Sahiden ben burada mıyım? Bu gördüklerim doğru mu?” oluyorsunuz.
Nam salmış turizm destinasyonları arasında adı geçmeyen “Palmira”nın yaşattığı bu derin sürpriz, insanda çölde bir serap görmek duygusu uyandırıyor.
’90 larda gördüğüm Palmira’yı işte böyle muhteşem bir “serap” ve “düş” gibi hatırlıyorum.
Çölün rengiyle beraber değişen, kâh sarı, şeftali ve kayısı tonları alan yapıların günbatımındaki ıssız silueti dün gibi aklımda…
Zamana meydan okuyarak günümüze dek ayakta kalan sütunların sağlamlığına ve mimari ahengine, antik Roma’nın çok zengin ve görkemli yapıları arasında dahi rastlamamıştım.
Sadece yelin sesinin yankılandığı çölün dinginliği ve uçsuz bucaksızlığı tarihi kente, ilaveten başka hiçbir yerde görmediğim “sonsuzluk duygusu” veriyordu.

Kervanlar ve casuslar kenti
Akşam günbatımında ulaştığımız Palmira’da denk düştüğümüz iki otelden birine dalmıştık.
Otelin adı, Baharat ve İpek yollarının kesiştiği noktada kurulmuş “kervanlar şehri” Palmira’ya M.S. 3. yüzyılda hükmeden kraliçe Zenobia’nın adından alınmaydı.
O güne dek adını duymadığım Zenobia, Palmira tarihinde, Kleopatra’nın Mısır tarihinde tuttuğu yeri tutuyordu.
Kleopatra gibi Zenobia da, zamanın “süper gücü” Roma İmparatorluğu’na kafa tutmaya kalkışmış ve imparator Aureliano’ya esir düşmüş, rivayete göre saltanatını intihar ederek noktalamıştı.
Palmira gibi eski zamanların görkemini çağrıştıran otelin adı gibi öyküsü de, gene bir roman gibiydi…
Ortadoğu’nun İngilizlerle Fransızlar arasında bölüşüldüğü 1920’lerde inşa edilen tesis, “Arabistanlı Lawrence”ın sevgilisi Marga d’Andurain isimli bir kontese aitti.
Kendisini bir “modern zamanlar Zenobia”sı olarak gördüğü anlatılan egzantrik kontes, çölde bu harabe kente gelmeden önce Londra’da bizzat bir MI6 elemanı olarak eğitilmişti.
20. yüzyıl başında casusların yuvası olan otel de, bu olağanüstü tarihi önemdeki yerin özetle eski çağlarda olduğu denli modern dönemde de hangi kertede stratejik önem taşıdığının kanıtıydı.

Şam’a açılan otoyol…
IŞİD’in Palmira’ya girmesiyle, tarih buraya son hızıyla geri döndü.
PalmiraŞam arası sadece 200 kilometre...
Eğer burada durdurulamazsa, önünde bir engelle karşılaşmaksızın IŞİD’in otoyolda gider gibi Şam’a ulaşması ve de Şam’ı ele geçirmesi işten değil.
Bağdat yanındaki Ramadi zaferinden sonra; IŞİD’in “çölün gelini” Palmira’ya girmesi bu yüzden alarm yaratıyor.
UNESCO’nun Dünya Kültürel Mirası’na aldığı antik şehrin hem IŞİD barbarlığıyla yok edilmesinden korkuluyor.
Hem de Şam ve Irak arasında coğrafi kavşak oluşturan mekânın, Suriye’nin yarısını ele geçiren IŞİD yayılmacılığında oluşturduğu tırmanma ve sıçrama terör saçıyor.
Palmira, Bush ve Obama’nın miras bıraktığı Irak enkazı ile Sarkozy ile Cameron’nun bıraktığı Suriye enkazının birbirine dikiş attığı yer.
O nedenle Palmira kâbusu çok katmanlı ve katmerli bir kâbus. Çıkış için en ufak bir ışık alameti de yok…
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları