Özgürlüğün en güzel on yılı

25 Mayıs 2015 Pazartesi

Başbakan Ahmet Davutoğlu, miting meydanlarında binlerce kişiye 27 Mayıs’a lanet okutuyor. Bununla da yetinmiyor, diğer partilerin genel başkanlarını da aynı davranışa zorluyor.
Oysa ülke tarihinin 27 Mayıs’la başlayan 19611971 on yılı, diğer dönemlerle karşılaştırılmayacak kadar özgürlükçüdür; bu nedenle de o yazının başlığını fazlasıyla hak ediyor.

***

27 Mayıs 1960’ta işbaşındaki Demokrat Parti hükümeti bir grup subay tarafından ülke yönetiminden uzaklaştırıldı.Öncesi ve sonrasının iç ve dış gelişmeleri ve darbe adlandırmaları bir tarafa, bu olay, 1961’de gerçek anlamda demokratik bir anayasa oluşturulması sonucunu verdi.
1961 Anayasası ile ülkede ilk kez bütüncül bir özgürlükçü dönüşüm gerçekleşti; kişi hakları, temel hak ve özgürlükler; siyasal ve ekonomik ve sosyal haklar, biri birini tamamlayan bir biçimde anayasal güvenceye alındı.

***

O anayasada bugün mumla aransa da bulunmayan hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, hukuk devleti güçlendiriliyor. Anayasa Mahkemesi kuruluyor; düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün sınırları genişletiliyordu.
Sosyal devlet ülkenin hukuk düzenine ilk kez giriyor; eğitim, çalışma, sağlık, sosyal güvenlik, sendika kurma, toplusözleşme ve grev, unutulmamalıdır ki kul hakkı değil, anayasal hak olarak sıralanıyor; sosyal yardımlar şimdilerde yapıldığı gibi sadaka sayılmıyordu.
Siyasal yapılanmada, kuvvetler ayrılığı ilkesi olabildiğince güçlendirici ilkelere bağlanıyor; oluşturulan seçim sistemi hiçbir seçmen oyunu dışarda bırakmıyor; yüzde 10 ne demek, barajsız seçim uygulanıyor; böylece ilk kez bir sosyalist parti, TİP  Türkiye İşçi Partisi, 1965’te aldığı oy oranında (yüzde 2.96), 15 üye ile parlamentoda temsil ediliyordu.
Siyasete nefes aldırmayan seçim barajının yaşandığı bugünün başbakanı bunu anlar mı?

***

O on yıl boyunca toplum özgürlüğün ışığıyla uyanıyor; özgürleşen basın, bilinçlenen sendika, özerkleşen üniversite ve özgürlüğün tetiklediği sanatsal yaratıcılık sonucu düşünsel üretim görülmedik bir canlılık kazanıyor; toplum en büyük şairlerinden Nâzım Hikmet’i 1930’lardan sonra ilk kez okuma olanağı buluyordu.
Yine ilk kez üretim yapısı, gelir bölüşümü, sosyal sınıflar, feodalizm, kapitalizm, emperyalizm ve sosyalizm gibi kavramlar kamuoyunda açıkça tartışılıyor; siyaset anlamlı bir içerik kazanıyor; özellikle sosyal bilimlerde bilimsel yayınlar hızla artıyordu.

***

Özgürlüğün en güzel on yılı, bu anayasa ile ülke yönetilemiyor diyenler tarafından sonlandırıldı. Bu konuda, tek başına iktidar olan AP  Adalet Partisi’nin başbakanı ve zamanın Genelkurmay başkanı ağız birliği ettiler. ABD’nin de açık desteğiyle, 12 Mart 1971’den başlayan yıllarda özgürlüklerin ipi çekildi; öldürmeler öldürmeleri izledi ve bugünkü AKP’li günlere gelindi.

***

Kimi yorumcu ve siyasetçiler, hiçbir nesnel dayanağı olmayan bir tutumla, AKP’li yılların 1930’ları andırdığını öne sürüyor. Eğer hak ve özgürlük yönünden bugünün geçmişle benzerliği aranacaksa asıl bakılması gereken dönem 1955 sonrasıdır.
Başbakan’ın ya da AKP’nin anlayışı, ülkenin özgürlük düşmanı ya da karanlık bir tünelin içine sürüklenmekte olduğunu kanıtlıyor. Bu nedenle de seçimlerde o anlayışın kesinkes yenilgiye uğratılması özgürlük yıllarına lanet okunamayan bir Türkiye’yi gerçekleştirilmesi gerekiyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları