Mardinistan izlenimleri

02 Haziran 2015 Salı

MARDİN - Racastan’da Codhpur’a gittiğimde, “Aaa burası Mardinistan!” demiştim.
Racastan topraklarının kızıl rengi bana Mardin’i hatırlatmıştı. Codhpur’un tepesinden kente bakan haşmetli Mehrangarh kalesi, bana Mardin’in kalesini düşündürmüştü.
Dağ eteklerinde gene alabildiğine uzanan ve kervanların gelip geçtiği düzlükler, ev çatılarından eksik olmayan teraslar hep aklıma Mardin’i getirmişti.
Bu defa Mardin’e bir seçim röportajı için gittiğimde, neden ta Hindistan’daki Codhpur kentiyle böyle güçlü bir benzerlik bulduğumu anladım.
Mardin de meğer ünlü Hint şehri gibi aynı “İpek Yolu” üzerinde bir durak ve kervanlar şehriymiş.
Asya’nın ortalarından, Hindistan, Uzakdoğu, Rusya ve Bizans’tan gelip geçen kervanlar bu önemli kavşakta durup, birbirleriyle “mal değiştirirmiş”.

‘Zengin mübadele şehri’
Kenti beraber gezdiğimiz Mardin’in ünlü müteahhiti Yılmaz Ölçer; “Vaktiyle burası bir mübadele şehriydi” diyor: “Mardin kervanlarla öyle zengin olmuş ki, bina taşlarını bile oya gibi işlemişler.”
Mardin bu sebeple sadece güçlü biçimde çağrıştırdığı Halep, Kudüs ve Musul’u değil, Doğu’nun uzak diyarlarını da hatırlatıyor.
İnsan bu yüzden İstanbul’dan Mardin’e geldiğinde; aynı ülkede yer değiştirmiş gibi değil de uzak bir yolculuğa çıkmış gibi oluyor.
Mezopotamya ovasında gün batarken kentin farklı soluğunu özellikle hissediyor; mistik elektriğini sonuna dek duyuyorsunuz.
“Basra’ya dek bu ova böyle devam edip gider!” diyor Yılmaz Ölçer; “Biz bu noktayı medeniyetlerin başladığı yer” olarak kabul ediyoruz.
Mardin’i “Güneydoğu’nun cevheri” yapan özelliği işte bu çok zengin bağlantılarıysa, diğeri gene buna bağlı olarak Anadolu’nun pek çok kentinden farklılaşan“gelişmiş bir şehir kültürüne” sahip olması.
6 bin yıllık bir kent olmuş burası. Persler, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Selçuklular, Osmanlılar hep buradan gelmiş geçmiş...
Tam bir “kimler geldi, kimler geçti” diyarı Mardin’de ben bu satırları yazarken örneğin kentte hem bir “bienal”, hem de bir kitap fuarı var...
 
Hızlı değişim ve tezatlar
Buraya en son 6 yıl önce “Sabancı Müzesi”nin açılışına gelmiştim.
O zamandan bu yana bile büyük değişiklikler olmuş. Yeni uluslararası havaalanı ve muazzam bir alışveriş merkezi yapılmış.
Migros, Carrefour gibi dev zincirlerin hepsi kente gelmiş.
İlk bakışta görünüm, Mardin’in görkemli tarihine yakışan biçimde hızla yeniden refah kenti olma yönünde ilerlediği izlenimi yaratıyor...
Ama Mardinlilerle konuştuğunuzda “Bir dokun bin ah işit!” misali; gerçeğin görünen tablodan çok farklı olduğunu anlıyorsunuz.
Mardin’e mesela tam bu çok gösterişli uluslararası havaalanının yapıldığı sırada, Suriye savaşı ile IŞİD tehdidi dış turizmi bitirmiş.
Turistler evet var. Ama hepsi yerli...
Turizmde darbeye, Irak ve Suriye’ye ihracatın durması ve yatırımların yavaşlaması eklenmiş.
Gençler arasında işssizlik yüzde 35’lerle tavan yapmış. Durgunluk, ekonominin lokomotifi inşaat sektörü ve nakliyeyi de vurmuş.
Çarşıda Kuyumcular Lokali’nde “babası Kürt, annesi Arap” tipik bir Mardinli olan, Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mehmet Ali Tutaşı ile konuşuyorum.
Tutaşı “Etrafımızdaki ateş ve savaş en büyük sorunumuz!” diyor.
Tutaşı’nın sözlerini yan masalardan onaylıyorlar: “Mardin’in iki temel meselesi var” diyorlar: “HDP barajı geçecek mi, bir. Suriye, Irak meselesi ne olacak iki! İlki iç barış; diğeri de ekonomik açıdan yaşamsal.”
Mardin muazzam tezatlar şehri. İklimi bile öyle.
Yazın 40 derece olan sıcaklıklar, kışın eksi 10’a dek düşüyor.
Türkler, Kürtler, Süryaniler, Araplar ve Ezidiler dahil... Türkiye’nin en geniş etnik çeşitliliğini barındıran bu müthiş kırılgan dengeler kenti Mardin izlenimlerimin devamını yarın okuyacaksınız r ve Ezidiler dahil... Türkiye’nin en geniş etnik çeşitliliğini barındıran bu müthiş kırılgan dengeler kenti Mardin izlenimlerimin devamını yarın okuyacaksınız.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları