Bu devran dönmeli

04 Haziran 2015 Perşembe

3 Kasım 2002 seçimlerinde yüzde 35 oy alıp Meclis’in yüzde 65’ine sahip oldular. Barajın altında kalan partilerin sandalyelerini de alıp, “Bütün güç bizde, halk bize her şeyi yapın dedi” naralarıyla devlet kurumlarının üzerine buldozerle gittiler.
Dünyaya kendilerini en reformcu hükümet gibi gösterip, olağanüstü destek aldılar. Avrupa’dan Amerika’ya neredeyse bütün kurumlar bunları reformcu, muhalefeti statükocu ilan edip büyük erozyonun önünü açtılar.
İçeride havuç-sopa modelini destursuzca uyguladılar. İş âleminin kendilerine destek vermeleri halinde abad olacağı, destek vermeze berbat olacağı mesajını verdiler.
Hükümeti desteklersen sana her türlü ihale...
Desteklemezsen, bak düşersin ne hale!
Avrupa Birliği sürecini sadece eldiven ve merdiven olarak kullandılar. Ulaşamadıkları kurumlara AB merdiveniyle gittiler, dokunamadıkları konuları AB eldiveniyle tuttular.
AB kandırmacasıyla alabilecekleri yol bitince yöntem değiştirip AB’yi topa tuttular.
Bu gelgitlerde Türkiye’nin itibarı, çıkarları umurunda mı?
Ne gezer...

***

Parlamento kavramı kendileriyle birlikte gelişmiştir. Yüzyıllar önce İngiltere’de, kralın vergileri keyfi harcadığını gören halk buna karşı çıktı. Kral, “vergiyi toplarım, istediğim gibi harcarım” deyince halkın isyanı büyüdü. Sonuçta kralın vergileri nerede harcadığını denetleyecek bir heyet seçildi. Bu heyet zamanla parlamentoya dönüştü. Parlamentoların ana işlevlerinden biri denetimdir, denetimde aslan payı bütçenindir.
AKP memlekette bütçe de bırakmadı. Yıllardır parlamentoya hükümetin vergileri nerede harcadığına ilişkin sağlıklı bilgi gelmiyor.
Örtülü ödenek, örtülü bütçeye dönüştü. Sadece bu hükümet döneminde 8 milyar doları aşan örtülü ödenek, önceki bütün dönemlerdeki harcamalardan çok daha fazla. Ne açık bütçenin hesabını veriyorlar ne örtülü bütçenin.
Yargı - siyaset ilişkileri önceki iktidarlarda da tartışmalıydı. Ancak bu dönem ortada ne yargı kaldı ne hukuk. Anayasanın eksiksiz uygulanmasından sorumlu cumhurbaşkanı anayasayı rafa kaldırdı.
Darbe, devletin hukukunun ve yasal organlarının bir kenara konması yerine, başka bir gücün dayatmasının gelmesidir. Bugünkü tablonun bu tariften fazlası var eksiği yok.

***

Bütün bunların üstüne 7 Haziran seçimlerini şu zemine oturttular:
Sistem tıkanmıştır. Değiştirilip yerine başkanlık sistemi getirilmelidir.
Soralım:
Son 13 yıldır bu ülkede kim iktidardaydı?
Siz.
O zaman bu sistemi tıkayan kim?
Siz...
Bu durumda tıkanan sistem değildir, AKP’dir. Sistemin açılması için tıkanan şeyin alınıp kenara konması gerekir.
7 Haziran’da gün bugündür. Bu devran dönmeli, AKP karanlığı bitmelidir.
Yüzde 35 ile gelip yüzde 65’lik güç elde ettikten sonra bütün denetim mekanizmalarını bitirip kontrolsüz güç haline gelen AKP’nin kenara çekilmesi bu partinin de hayrınadır. Arnold Toynbee’nin, Türkleri tarif ederken kullandığı şöyle bir cümle var:
“Türkler, uçurumun kenarında bir kayaya tutunmuş güçlü bir insan gibidir. Kimse onları uçurumdan aşağı atamaz...”
Toynbee, tarifin arkasını şöyle getiriyor:
“Ama toparlanıp o uçurumdan yukarı da çıkamazlar...”
AKP’nin bunca erozyonuna rağmen Türkiye, iç barışından ekonomisine kadar pek çok bakımdan kendisini korumayı başardı ama düzlüğe çıkamadı.
7 Haziran, sandığa gitmenin, o uçurumun kıyısından uzaklaşıp güzel bir vadiye yolculuğa çıkmanın zamanıdır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İYİ Parti çıkmazı! 18 Nisan 2024
Zafer sorumluluğu... 17 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları