Tarihi yol ayrımı

06 Haziran 2015 Cumartesi

Dünyanın gözü yarınki seçimde. İtalya’dan iki gazeteci dostum konuyla ilgili yazılarını -ola ki gözümden kaçar diye- özel olarak bana e-postalamışlar…
Repubblica’dan Marco Ansaldo; “Erdoğan gazetelere savaş açarak seçime gidiyor” başlığıyla baş sayfadan girdiği konuya iki tam sayfa açmış.
Cumhuriyet ve Dündar’ın başına gelenlerden, Aslı Aydıntaşbaş’ın kovulmasına; BBC, CNN, New York Times’a yapılan çıkışlara, Kinzer’ın düşürülen “hemşeriliğine”, Sedat Ergin’in “Bizden ne istiyorsunuz?”diye başlayıp, “Neden korkmalıyız ki? Demokratik bir ülkenin cumhurbaşkanı, vatandaşlarına neden korku ile yaşamalarından söz etsin? Korku ve demokrasi yan yana gelebilecek kavramlar mıdır” sorularıyla süren “açık mektubuna” dek... kampanyada yaşanan tüm baskılara yer veriyor.

‘Otoriterleşme ve macera’
La Stampa’nın baş sayfasında “Türkiye için tarihi yol ayrımı” başlığını kullanan yakın dostum Roberto Toscano ise başyazısında Cumhuriyet’in MİT TIR’ları haberinin nasıl olup ta “hem montaj” ve “hem casusluk” olarak nitelendirildiğini soruyor.
Casusluk, tanımı icabı gizli kalması gereken gerçeklerin ifşasını içerir. Montajın tam tersidir” diyen Toscano, Erdoğan’ın “komplo şampiyonluğuna” meylettiğini kaydediyor.
Eski müttefik Fethullah Gülen’in paralel komploları yetmiyor” diyerek özetle ekliyor: “Erdoğan’a göre New York Times, BBC, CNN’in de ayrıca bir ‘üst akıl emrinde’ kullanıldığı dünya çapında bir komplo da bulunuyor. Durum dramatik olmasa komik sayılabilirdi. Ama iç politikadaki otoriterleşme dış politikada, radikal cihatçılarla deklare edilmese de görülen maceracı ve tehlikeli hizalanmayla at başı gidiyor.”
Mısır’da “Müslüman Kardeşler projesinin” iflasının Ankara’yı bu yöne çektiğine değinen yazar, “Bölgede denge unsuru olması gereken Türkiye’nin, Erdoğan politikalarıyla tam ters yöne kaydığına” işaret ediyor.
Yurtdışında seçimlerin bu denli ilgiyle izlenmesinin temel nedeni bu: dış politikadaki yön kaybıyla içteki otoriterleşmenin çakışması…
 
‘En adaletsiz seçim sistemi’
Guardian gibi Anglosakson gazetelerinde seçime gösterilen ısrarlı ilginin de kaynağı gene aynı…
Seçim sistemimizi “dünyanın en adaletsiz seçim sistemi” olarak tanımlayan İngiliz gazetesi; buna rağmen önümüzdeki seçimi bir “kader seçimi” olarak tarif ediyor.
Sadakatın mükafatlandırıldığı, muhalafetin ihanetle suçlandığı” bir ortamda Erdoğan’ın, sandığı “tek adam yönetimi için bir referanduma dönüştürdüğünü” belirterek seçimin anahtarının HDP olduğunu vurguluyor.
Bu yazı ve yorumları okurken 2011’deki son seçimden bu yana ne baş döndürücü bir irtifa kaybı yaşadığımızı düşündüm.
Dört yıl önce de ahım şahım konumda değildik…
Ama Türkiye, dünyanın bu kertede nefesini tutarak böyle ibret ve kaygıyla izlediği bir konjonktüre girmemişti.
Arap Baharı’nın Ortadoğu’daki etkileri; Gezi paranoyaları oluşmamış; 17-25 Aralık yaşanmamıştı…
2011 “balkon konuşmasında” Erdoğan, “Gün hesaplaşma değil helalleşme günüdür” demiş, “Millet bize yeni anayasayı uzlaşmayla, anlaşmayla yapma mesajı verdi” tespitinde bulunmuş, “Bize oy vermeyenlerin de yaşam tarzını şerefimiz, onurumuz olarak göreceğiz. Herkesi kucaklayacağız” taahhüdünü vermiş, “Demokrasi daha ileri standartlara kavuşacak, özgürlükler çok daha ilerleyecek, herkes kendini daha rahat ifade edecektir” vaatlerinde bulunmuştu.
İnsana şimdi şaka gibi gelen bir “alçak-gönüllülük şovuyla”, “Kibirden zaten sakınıyorduk, artık daha büyük hassasiyetle sakınacağız” demişti: “Tevazu şiarımızdır, tevazuda toprak gibi olmaya özen göstereceğiz” sözünü vermişti.
Masal gibi dahi olsa bunların söylendiği Türkiye arkada kaldı.
Türkiye artık çok farklı bir ülke.
O ülkeyi sanırım bir daha geri alamayacağız.
Ama bari dünyayı dehşete düşüren bu frensiz savrulmaya set çekelim.
Oyumuzu kullanırken; “tek adam yönetimini” en etkin yolla durdurmanın hesabını yapalım.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları