Celal Üster

Körfez’de sanat ve ikiyüzlülük

11 Haziran 2015 Perşembe

İnsan Hakları Gözlem Örgütü’nden Nicholas McGeehan, işçilere ve muhaliflere ağır baskıların uygulandığı Abu Dabi’de, sanat ve kültürün para ve iktidarın hizmetine koşulduğunu söylüyor.

İnsan Hakları Gözlem Örgütü’nün (Human Rights Watch) Ortadoğu araştırmacısı Nicholas McGeehan’ın geçenlerde New York Times gazetesinde yayımlanan “Körfez’de Sanat ve İkiyüzlülük” başlıklı yazısı, Körfez ülkeleri, özellikle de Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) sanat alanındaki büyük yatırımlarına ilişkin tartışmalara damgasını vurdu.
McGeehan, yazısında, Abu Dabi yakınlarındaki es-Sadiyat adasında yürütülen ve Louvre ve Guggenheim müzeleri ile bir New York Üniversitesi yerleşkesini de kapsayan dev projedeki çelişkiler ve ikiyüzlülükleri vurguluyordu.
Lübnanlı sanatçı Walid Raad geçen mayıs ayında Abu Dabi havalimanından geri çevrilmişti. Kısa bir süre önce Mumbaylı (bizde Bombay diye bilinir) sanatçı Ashok Sukumaran’a BAE’ye giriş izni verilmemişti.

Güvenlik gerekçesi!
Bu iki sanatçının ülkeye alınmamasının gerekçesinde “güvenlik nedeniyle” yazıyordu. Oysa Raad da, Sukumaran da, Abu Dabi’de Guggenheim Müzesi’nin açılmasına boykot çağrısında bulunan Körfez Emek Birliği’nin üyesiydiler.
Son dönemde BAE’ye girmelerine izin verilmeyenler arasında, es-Sadiyat adasındaki müze ve üniversite yerleşkesi inşaatlarında çalışan işçilerin insanlık dışı çalışma koşullarını sert bir biçimde eleştiren New York Üniversitesi profesörlerinden Andrew Ross ve gazeteci Sean O’Driscoll da vardı.

Eleştiriye hoşgörü yok!
McGeehan, bütün bu engellemelerin, “BAE ve ortaklarının eleştiri ve açık tartışmayı hoşgörmeye yanaşmadıklarını gösterdiğini” söylüyordu.
Kaldı ki, 2014’ün Ocak ayında İnsan Hakları Gözlem Örgütü adına işçilerin çalışma koşullarını araştırdıktan sonra Abu Dabi’den ayrılırken McGeehan da kara listeye alındığını ve ülkeye bir daha giremeyeceğini öğrenmişti.
McGeehan’ın hazırladığı rapora göre, düşük ücretleri protesto etmek amacıyla greve giden göçmen işçiler polisler tarafından dövülmüş ve keyfi bir biçimde sınır dışı edilmişti. İnsan Hakları Gözlem Örgütü, geçen Şubat ayında, iş yasalarının uygulanışında ciddi eksiklikler saptamıştı.
Yalnızca iş yasaları mı?

Terörle mücadele yasası
BAE’de, hükümete eleştiri yöneltenler ağır hapis cezalarına çarptırılıyor, üstelik “yanıltıcı bilgi vermek amacıyla kökü dışarıda örgütlerle bağlantı kurmak”la suçlanıyordu.
2014’te çıkarılan “terörle mücadele yasası” ise, mahkemelerin, yönetimi kalemleriyle eleştirenleri “terörist” olarak yargılamasına, dahası ölüm cezasına çarptırmasına olanak tanıyordu.
Baskılar o kadar ağırlaşmıştı ki, ülkede muhalifleri savunacak avukat kalmamıştı nerdeyse.
McGeehan, böylesi bir sindirme ortamında, Guggenheim ve Louvre müzeleri ile New York Üniversitesi’nin Abu Dabi’deki girişimlerinin, zorba bir devlete “saygınlık cilası çekmekten başka bir şey olmadığını” vurguluyordu:

İdeallerle çelişiyor
“Bu kurumlar ve bazı sanat eleştirmenleri, Abu Dabi’ye taşınmalarını, kültür tarihinde bir dönüm noktası olarak göklere çıkardılar. Oysa şu anda, baskıların gittikçe arttığı bir iklimde, sanat ve kültürün para ve iktidarın hizmetine koşulduğu görülüyor; otoriteye kayıtsız şartsız teslim oluş, bu liberal kurumların idealleriyle apaçık çelişiyor.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Irgat’ın Türküsü 14 Mayıs 2018

Günün Köşe Yazıları