Olaylar Ve Görüşler

Otizmi tanımak!

13 Haziran 2015 Cumartesi

Yaşamın ilk yıllarında başlayan sosyal ilişki, iletişim becerileri ve bilişsel becerilerde uygun gelişimlerin gerçekleşmediği ya da bu süreçte kayıpların bulunduğu nöropsikiyatrik bozukluklar “yaygın gelişimsel bozukluklar” olarak adlandırılmaktadır.

Yaygın gelişimsel bozukluklar arasında en çok bilineni olan otizm, doğuştan gelen ve sosyal ilişkilerde, iletişimde yetersizlik, tekrarlayıcı davranışlar ile karakterize olan nörolojik bir bozukluktur.

Otizmin nedeni?
Otizmin nedeni günümüzde tam olarak açığa çıkmış değildir. Yapılan çalışmalarda otizmin genetik bir bozukluk olduğu yönünde güçlü bulgular olsa da kesin bir sonuca ulaşılamamıştır. Genetik faktörün yanı sıra bazı çevresel tetikleyicilerin de rolünün olduğunu savunan çalışmalar mevcuttur.
Bireylere otizm tanısı koyulabilmesi için belirtilerin üç yaşından önce başlamış olması gerekmektedir. Son yıllarda yapılan kapsamlı çalışmalarda otizmin her 150 çocuktan birini etkilediği, cinsiyete göre dağılımında ise erkeklerde kadınlara göre 4-5 kat daha fazla rastlandığı, kardeşler arasında görülme oranının yüzde 3-8, tek yumurta ikizlerinde görülme oranının yüzde 60- 90 arasında olduğu tespit edilmiştir. Bu durum otizmi çocuklarda en yaygın görülen nörolojik bozukluk haline getirmektedir.

Genel özellikleri
Otizm, bireylerin sosyal etkileşimini, lisan gelişimini, kişiler arası iletişimini, ilgi alanlarını ve davranışlarını doğrudan etkileyen bir bozukluktur. Otistik bebeklerin genel olarak iki tip davranış biçimi sergiledikleri gözlenmiştir: Bunlardan ilki, sürekli ağlama ve huzursuz olma; ikincisi ise sessiz, sakin ve devamlı olarak yatma biçimidir.
Otistik bireylerin fiziksel gelişimlerinin akranlarından farklı olarak seyretmediği, akranları gibi birçok beceriyi edinmeye hazır oldukları, ancak çevreye olan ilgisiz tavırları nedeniyle yürüme, oturma gibi becerileri daha geç kazandıkları gözlenmiştir.

Yaşanan sorunlar
Yapılan araştırmalarda otistik bireylerin lisan gelişiminde akranlarına göre farklı bir süreç ortaya çıktığı, ilk kelimelerini akranlarının aksine beş yaş civarında telaffuz ettikleri gözlenmiştir. Birçok otistik bireyin hiperaktif özellikler sergilediği, dikkatlerinin dağınık olduğu ve dikkatlerini toplama konusunda sorun yaşadıkları anlaşılmıştır. Yine bu bireylerde küçüklük yıllarında sıklıkla öfke nöbetlerinin var olduğu, yaşa bağlı olarak bu kriz durumlarında azalma olduğu gözlenmiştir.
Tüm bu yaşanan sorunların yanı sıra otistik bireylerin yaşamları boyunca streotipi adı verilen tekrarlayıcı hareketler (el çırpma, dokunma vb. davranışlar), bruksizm (diş gıcırdatma), takıntılı davranışlar, uyku sorunları, fobiler gibi birçok psikolojik sorunlar da yaşayabildikleri görülmektedir.

Eğitim süreci
Otizmin tedavi sürecinde en önemli nokta erken tanı olmakla birlikte geçerli bir tıbbi tedavi yöntemi henüz bulunmamakta- dır. Ancak etkili eğitim yöntemleriyle birlikte otistik bireylerin gelişimlerinde büyük oranlarda olumlu gelişmeler meydana geldiği tespit edilmiştir.
Eğitimin etkili olabilmesi için en kısa sürede sürecin başlatılması, yoğun şekilde sürdürülmesi ve kesintisiz olarak devam ettirilmesi gerekmektedir.

Ailelere öneriler
Çocuklarının otistik belirtiler sergilediğini düşünen ailelerin gelişim basamaklarına dikkat etmeleri ve bu süreçte gözlemledikleri anormallikleri tespit ederek zaman kaybetmeden çocuk ve ergen ruh sağlığı uzmanlarına başvurmaları en doğru yol olacaktır.
Uzmanlar tarafından tanı koyulması durumunda ise ailelerin yaşadıkları şok durumundan bir an önce kurtulmaları, otizm tanısını kabullenerek olumlu bir bakış açısı geliştirmeleri ve tedavi sürecinde yaşadıkları tükenmişlik duygusuyla baş edebilmek için psikolojik yardım ve danışmanlık almalarının önemli olduğu düşünülmektedir.  

CEM TIĞRAK Uzm. Aile Danışmanı-Psikolog

 

-

 

Evren’i nasıl bilelim?

 

Kenan Evren ve sairenin zalim, faşist olmasının; emeği, solu biçmesinin, PKK’yi doğurduğu tekrarlanıp duran Diyarbakır Cezaevi vahşetini yaratmalarının anlaşılmayacak yanı yok.

Amerika’nın, “our boys did it” diye sırıtması, Batı gazetelerinin açık açık darbeyi alkışlaması da. Aynı emperyalist Batı’nın Öcalan-Kürt- Ermeni, Orhan Pamuk, AKP, Kıbrıs dışında, Sivas-Madımak, Kahramanmaraş, Çorum hiç demedikleri gibi Mamak, Metris, Maltepe, Deniz Gezmiş zaten demezler ya, asla “Diyarbakır Cezaevi de ne demek oluyor Kenan!” dememeleri de... İşveren Sendikaları Başkanı Halit Narin’in, “hep işçiler gülmüştü, bundan sonra biz güleceğiz” demesi de izah edilebilir.

12 Eylül’e 5 kala
Solun tamamını biçen ama 84’e kadar Öcalan’ın öğrencilikle ilişkisini, devlet bursunu kesmeyen, 12 Eylül’e beş kala elini kolunu sallaya sallaya geçtiği Suriye’de Muhaberat tarafından karşılanmasını seyreden de...
Dün solcu kesiyor diye Kenan Evren’i alkışlarken, Diyarbakır Cezaevi konusunda üç maymunken bugün Apo, PKK yâranı kesilen (oysa HDP ve PKK de solcu sayılıyor); ordunun vesayetini yıkıyor diye, Kürt açılımı diye, demokrat(!) diye Gülen’i, Erdoğan’ı alkışlayan da.
Deniz’ler, Erdal Eren’ler asılırken, “istikrar” uğruna huşu içinde onaylayıp sıra Abdullah Öcalan’a, İslamcı faşist gericiliğe gelince demokratçı, insan haklarıcı kesiliveren de aynı Kenan Evren vitrinli dış ve işbirlikçi iç sermaye ve siyaset yapısıdır. Sahtekâr ve ileri demokratların kaçı 1982 Anayasası’na “hayır” demişti?(!)

Evren ne demişti?
O Evren, 27 yıl sonra, 2007 Şubat, Martı’nda gazetelere özetle bakın ne demiş: “Türkiye 8 eyalete bölünebilir. Daha 1980’li yılların başında bunları düşündüm. Çünkü Ankara’dan 81 ile hâkim olmak zor. Uykularım kaçıyordu. Bölge idare mahkemelerini bu zihniyetle kurduk. Türkiye’yi birtakım bölgelere böldük. Yetkileri oraya devrettik. Amerika da böyle yönetiliyor, Pakistan da... Biz isteğimiz kadar ‘hayır’ diyelim, Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti zaten kuruldu.”

Değişim mi?
Niye hiç kimse “Madem 1980’de Diyarbakır Cezaevi yaratacaktın, niye 27 yıl sonra böyle konuşuyorsun? Madem 27 yıl sonra böyle konuşacaktın, niye Diyarbakır cehennemini yarattın” diye hiç sormadı. Şimdi Kenan Evren’i nasıl bilelim? “Değişmeyen tek şey değişimdir” zevzekliğiyle mi yetineceğiz?(!)
12 Mart ve 12 Eylül’ün yaptığı, MESS’in, TÜSİAD’ın, IMF’nin, Dünya Bankası’nın isteyip de iyi kötü demokratik koşullarda Demirel’in yapamadığını silahla yapıvermek, emeği ve solu ezivermekten ibarettir! Demirel işçi ücretlerini donduramaz, sendikaları kapatamaz, kredi faizlerini düşüremez, solcuları kesemez, Halit Narin’i güldüremezdi.
IMF, çokuluslu şirketler, MESS, TÜSİAD neyse ama Kenan Evren’deki bu muazzam metamorfozu anlamak! Soruyu “Batı emperyalizmini, MESS’i, TÜSİAD’ı, azgelişmiş ülke aydınını nasıl bilirdiniz” diye değiştirmeye gerek yok. Onları, Kenan Evren’le aralarındaki akrabalığı çok iyi biliyoruz. Evren’den 1980’de Diyarbakır Cezaevi’ni yaratması istenmişti, yaptı; 2007’de federasyon dediler, o nu da tekrarladı. Solcu aydın döner de sağcı Amerikancı asker dönmez mi?  

ALİ TARTANOĞLU Gazeteci



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları