Olaylar Ve Görüşler

Meclis’in kadınları

14 Haziran 2015 Pazar

Siyasetler ve ideolojiler üstü bir sorun olan kadın sorunu konusunda tüm partilerden kadınların el ele vererek atacakları adımlar ve verecekleri kararlar, siyasete kadının damgasını vurmasını sağlayacak.

TBMM, 25’inci döneme tarihinin en fazla kadın vekili ile giriyor. Nüfusun yarısını oluşturan kadınlar bu dönem 98 kadın vekille temsil edilecek. Yeterli mi? Tabii ki hayır.
Belli ki, eşit temsilin sağlanması için önümüzde oldukça uzun bir yol var. Ama geçmiş dönemlerle kıyaslandığında, bu da önemli bir adım olarak kabul edilmeli. Özellikle de TBMM’de yer alan kadın vekillerin gösterecekleri performans, önümüzdeki dönemlerde kadınlara siyasetin yolunun daha fazla açılmasını sağlayacak.
O yüzden de kadınlara önemli bir görev düşüyor. Toplumun yarısını oluşturan kadınların mevcut sorunlarını tespit etmek, bu doğrultuda kalıcı ve etkin çözüm üretebilmek, hangi siyasi partiden olursa olsun tüm kadın vekillerin en önemli sorumlulukları arasında yer alıyor.

Kadın ve siyaset
Şiddet, işsizlik, ayrımcılığın kadınları parti, sosyal sınıf, statü farkı gözetmeksizin sarıp sarmaladığının bilinciyle ve kadın sorununu partilerin siyasi tercihlerine kurban etmeden ele alan kadın vekiller, Türkiye’de siyaset yapma tarzında da önemli değişiklikler yaratacaklar.
25. dönemin kadın vekillerinden çok şey bekleniyor...

Kadın cinayetleri
• 2015’in ilk beş ayında, yani 150 günde 121’e ulaşan kadın cinayetlerinin geldiği boyut tüm toplumu tehdit etmekte. Mahkemelerin kadın cinayetlerinde uyguladığı haksız tahrik ve iyi hal indiriminin acilen kaldırılmasını sağlamak gerekiyor.

Çocuk gelinler
• Türkiye’nin utancı haline gelen çocuk gelinler konusu da ivedilikle ele alınması gereken sorunlar arasında yer alıyor. 2014 yılı itibarıyla resmi rakamlarla sayısı 181 bin olan ço- cuk gelinlerle Avrupa’da ikinci sırada alıyoruz. Anayasa Mahkemesi’nin resmi nikâh olmaksızın dini nikâh kıyan imam ve çiftlere hapis cezası öngören düzenlemeyi iptal etmesinin, çocuk yaşta evliliklerin sayısını önümüzdeki dönemde daha da artıracağı kesin. Erken evliliklerinin önlenmesi, cinsel suçlarda cezaların daha da artırılması konusu da kadın vekillerin önünde büyük bir sorun olarak duruyor.

İstanbul Sözleşmesi
• 2011 yılı Mayıs ayında ilk imzacılarından olduğumuz ve 25 Kasım 2011’de TBMM’de kabul edilen ancak önkoşulları hâlâ yerine getirilmeyen İstan- bul Sözleşmesi’nin uygulanması da kadın vekilleri bekleyen sorunlar arasında yer alıyor.

Cinsiyet eşitliği
• Kadın-erkek eşitliği ilkesinin hayata geçirilmesini amaçlayan İstanbul Sözleşmesi’nin öngördüğü Milli Eğitim müfredatına “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği”nin eklenmesi de önümüzdeki dönemde hayata geçirilmesi gereken konular arasında öncelikli bir öneme sahip.

Mobbing
• Çalışma hayatında yoğun olarak kadınlara uygulanan mobbingin önlenmesi, istihdamda eşitliğin sağlanması, devletin çocuk bakımını çalışan kadınların üzerinden alacağı kreşlerin açılması, yaşlı bakım merkezlerinin yanı sıra sığınma evleri sayısının artırılması, kadın girişimciliğinin desteklenmesi de kadın vekillerin sorumlulukları arasında yer alıyor. Bu sorunlar, tabii ki yalnız kadınları ilgilendiren sorunlar değil, tüm toplumu, en az kadınlar kadar erkekleri de ilgilendiriyor.
Ancak, birikmiş, çok uzun yıllardan bugüne taşınan ve her geçen gün artan kadın sorunlarını teferruat olarak görmeyen 98 kadın vekilin göstereceği performans, toplumun tümünü etkileyecektir. 98 kadın vekil, 25. yasama döneminde kadınlar lehine çok şeyi değiştirebilir.

GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ Siyaset Bilimci

                                                                              

 

Koalisyon çok güzel!

AKP, adı konulmamış bir proje koalisyonuydu. Proje, “özgürlükçü, çoğulcu, kimliklere ve inançlara karşı hoşgörü” temelinde lanse edilmiş, bu kavramlara uygun politik akımların simge isimleri eklenerek AKP oluşturulmuştu.

Tıpkı Özal’ın “dört eğilim formülü” gibi! Özal’ın keşfi “derin” milliyetçi Cemil Çiçek’ten sosyal demokrat Ertuğrul Günay’a, Kürtlerden Alevilere kadar geniş bir koalisyon partisi kurmuşlardı ama 2002 öncesinin acı hatıralarını düzenli olarak kaşımaktan geri durmamışlardı.
13 yıl boyunca bilinçli olarak koalisyonların kötü olduğunu dikte eden muktedirler, böylece iktidarları boyunca kendi başarısızlıklarının üstünü örterek, toplumun zihnini esir almışlardı.

Koalisyon kötü mü?
7 Haziran kampanyası boyunca da AKP, koalisyonun kötülüğüne vurgu yaparak, “istikrar için tek başına hükümet” söyleminde ısrar etmişti. Seçimden önce edindiği olumlu izlenimlerin etkisine giren Kılıçdaroğlu da, bilinçsiz olarak bu değirmene su taşımıştı. Böylece oluşturulan hegemonik söylem, toplumsal çoğunluğun da muktedirlerin çıkarlarına uygun düşünmesine yol açmıştı.
Nereden mi anlıyoruz? 7 Haziran sonrası yapılan araştırmalar, halkın yüzde 41’inin koalisyona razı olduğunu ama aynı halkın koalisyonun temeli sayılabilecek uzlaşma konusunda ise yüzde 76 oranında olumlu görüş bildirdiğini gösteriyor. Yani halk, “koalisyon istemiyoruz ama uzlaşın” diyormuş!
Çelişkili gibi görünüyor ama değil çünkü koalisyonu kabul lenme oranın bu kadar düşük, uzlaşma isteği oranının bu kadar yüksek çıkması, yaratılan algı yönetimi ile halkın bağımsız düşünme yeteneğinin esir alınmasından kaynaklanıyor.

Algının esareti
Kolay yönetmek ve istenilen yöne kanalize edebilmek için halkın zihnine pranga vurma yöntemi, uzun yıllardır uygulanan bir yöntem ama AKP’nin bu yöntemi ifrata vardırdığını söylemek gerekir. Tek tek bireylerin zihninin esir alınmasını bir yana bırakın; bu esaretin izlerini 2002’nin müsebbibi MHP’de de görülüyor.
Meksikalılar, “Parmak güneşi gösterir de sen parmağa bakar san, aptalsın demektir. Güneşe bakarsan daha da aptalsın. Bakman gereken şey, güneşle parmak arasındaki mesafede uçan kuştur” der. MHP’nin 2002 seçimlerinde baraj altında kalmasına yönelik oluşturulan hegemonik dil, o kadar baskındı ki Bahçeli dahil, bütün bir MHP topluluğunun, koalisyonun kötülüğüne inandıkları anlaşılıyor. Bahçeli’nin parlamentonun feshedilerek yeni bir erken seçime gidilmesine yaptı vurgu da bu yanlış inançtan kaynaklanıyor.

Restorasyon koalisyonu
Artık “kral çıplak” deme zamanı! Kabul etmek gerekir ki 2002 öncesinde MHP’nin de içinde yer aldığı koalisyon her şeyi eline yüzüne bulaştırmıştı ama bu koalisyon olmaktan değil, yönetme becerilerindeki zafiyetten kaynaklanıyordu. Gene de hiç kimse o koalisyonun tek parti yönetimindeki AKP kadar toplumu bunalttığını söyleyemez!
Dolayısıyla kötü olan koalisyon değil, halkın çıkarlarına ters düşmektir.
7 Haziran seçimleri, Türkiye’yi diktatörlük uçurumunun kenarından almıştır. Türkiye’nin düzlüğe çıkıp rahat bir nefes alması için bir restorasyon koalisyonuna ihtiyaç bulunmaktadır.
13 yıllık AKP iktidarının tarumar ettiği toplumsal uzlaşma kültürünün restorasyonu için adım atması gerekenler, CHP, MHP ve HDP’dir. Farklı düşünüş ve yaşam biçimine sahip koskoca bir toplumun siyasal tercihlerinin farklı olmasının normal olduğu gerçeğini de göz önüne alarak, kimsenin toplumsal restorasyon koalisyonundan kaçma hakkı yoktur. Bu nedenle ilk adımı atmasa da, atılacak adımlara olumlu cevap vermek, MHP’nin tarihi sorumluluğun gereğidir.
İlk günlerin tereddütlerinden yararlanan karanlık güçlerin Diyarbakır’da gerçekleştirdikleri katliama karşı çıkmanın yolu da büyük uzlaşının sonucu olan restorasyon koalisyonundan geçmektedir.
Bu nedenle Gezi eylemlerinin gözde sözlerinden esinlenerek, “Gelsene, koalisyon çok güzel” deme vaktidir.  

YÜKSEL IŞIK Gazeteci-Yazar



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları