Hikmet Çetinkaya

Yaşamla Hesaplaşma...

22 Aralık 2008 Pazartesi

Gizemli kapılar ardında yaşamak... Uzaklardan yankılanan bir ses ya da çığlık... Kaygı karanlığında diz çökmüş bir aşk...

Yerkürenin insanı çoğaltan yalnızlığı içinde, bir minik serçe...

Camın önünde içeriye bana bakıyor.

Sık ağaçlıkların içinden geçip denize çıkıyor insanlar.

Deniz dalgalı ve hırçın...

Cesare Pavaseyi okuyorum bir akşamüstü. Yaz düşlerim, güz düşlerim bitti. Şimdilerde kış düşlerindeyim.

Bir ışık sarıyor bahçedeki ağacı...

Ben serçeye bakıyorum, serçe bana.

Bir iletişim başlıyor aramızda. Serçe ve ben anlaşıyoruz.

Pavasenin güney denizlerini anlatıyorum ben minik kuşa...

Sessizce yürüyoruz gece yamacında bir tepenin. / İlerleyen boşluğunda ikindi vaktinin, / beyazlar giyinmiş bir dev sanki amcamın oğlu / davranışı ağır, yüzü kavruk ve suskun bir dev. / Bize bunca sessizliği öğretebilmek için.

Kaybolan dalgalar benim kış düşlerimde kabardıkça kabarıyor. Denize yakın bir yerde ağaçlar arasında.

Yürüyorum...

Kırlangıçlar uçuyor başımın üzerinden...

Bir rüzgâr çıkıyor, bir gemi geçiyor, güvertesi ıslak...

Biz de durup dinleriz geceyi / rüzgârın çırılçıplak estiği an: rüzgâr / Soğudu yollar, kokular hep inmiş; burun kanatları sallanan ışıklara kalkar.

***

Bir kadın gözlerinin içinde büyütür o saatlerde hüznü ve sevgiyi. Geçen yıllara inat, bir başka evrede bulur kendini. Bir genç kız kendi öyküsünü anlatır kış akşamlarında.

Olimposun eteklerinde renklerle çoğalan doğaya inat aşkın türküsünü söyler delikanlı.

Mor menekşeler, sümbüller, karanfiller ortasında sırılsıklam olmuş sevgililer. Hani o terk edilişler ve kaçışlar.

Yalnızlığın beyaz badanalı duvarlarına asılı fotoğraflar!

Bir şiir, bir türkü, bir bağırış... Ben Oktay Rifatı anımsarım:

Burası dalyan kahvesi

Ortalık süt mavisi

Apostol bu ne biçim meyhane

Tabağımda bir bulut

Kadehimde gökyüzü

Süren bir çiçek kokusu ve benim kış düşlerim, ilkyaza özlemim!

Ve bitirmeye çalıştığım iki kitap... D.H. Lawrenceın Oğullar ve Sevgililerle Bakire Çingeneleri... Can Yayınlarından çıkan bu iki kitabın yanı sıra yine Candan Uwe Tımmın Kırmızı”, Federico Andahazinin Gölgedeki Zengini, Wofgang Borchertin Fener, Gece ve Yıldızları...

Evet, hiç değilse / ben ölünce / bir fener olsun; tek başıma geceleri / uykulardayken dünya, / gökte ayla senli benli / sohbete dalsam.

Behçet Necatigilin o olağanüstü çevirisi...

Veya limanda / gemilerin uyuduğu zamanda, / gülüşürken kızlar, / uyumasam; dar kirli bir kanalda / bir yalnıza göz kırpsam.

Yumuşak ve adsız mevsimlere gitmek istiyorum kış düşlerimde...

Banu Avarın Sınırlar Arasındakitabını (Remzi Kitabevi) okurken Balkanların hüznünün ağır örtüsünü kaldırmaya çalışıyorum... Komraddaki kadın öyküsünü okurken bir duygu ırmağına kapılıyorum...

Göklerin ardındaki gökler... Tahranda Asgar Fardi ve İstanbul şiiri... Bir Semerkant gecesi.

Yaşamın derinliğine götürüyor beni, hüznü!

***

Pencerenin pervazına konan minik serçeyle konuşuyorum saatlerdir... O beni anlıyor, ben onu...

Sonra hafif bir sis iniyor İstanbul üzerine...

Fırtına, toprağın bittiği mavi bir aydınlığın izdüşümü olurken Balzacın o ünlü tümcesi geliyor aklıma:Hükmeden aşk, köleleştirici aşk!

Öfkeli bir kasırga, sabaha karşı gördüğün düşlerde hep ben varım, sevdiklerim var, dostlarım ve arkadaşlarım!

Yaşamla hesaplaşıyorum Ataol Behramoğlu gibi... Homerosun ışık sahilinde Hayata Uzun Veda” (Tekin Yayınevi) belki beni, sizi anlatıyor...

Şiirsel tümlük, uzun bir yolcuğun sonunda çıkar ortaya...

70’li, 80’li, 90’lı ve 2000’li yıllar...

Bizim kuşağımız hâlâ Bir gün mutlakadiyor yaşamın derinliklerinde dolaşırken...

Belki bir Hayata Uzun Vedaolacaktır, bizim 40 yıllık öykümüz, yaşadıklarımız, tutkularımız, sürgünlük ve hapislik günlerimiz.

Başımızı bükmeden, gerdan kırmadan, düzene boyun eğmeden geldik bugünlere.

Hiç ödün vermedik, düşüncelerimizden dönmedik!

Belki anlattık belki de anlatamadık yurtsever olamadan sosyalist olunamayacağını...

Yeterince yazıp çizemedik kendi öykümüzü, sevdalarımızı, türkülerimizi, alanlara nasıl sığamadığımızı...

Kalemine, usta şairliğine merhaba dostum, sevgili kardeşim Ataol Behramoğlu!


[email protected]

Faks numaramız: 0212 343 72 69



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları