Küresel Mali Kriz, Yaklaşan Küresel İklim Krizini unutturmamalı!

22 Aralık 2008 Pazartesi

Yaratılan küresel finansal kriz haliyle reel sektörleri de çok ciddi biçimde etkisi altına almış, fatura yine çalışanlara, emekçilere çıkartılmıştır.  Kapitalizmin zehirli atıkları yer küreyi yaşanmaz hale getirmiştir. Uluslararası sermaye ve işbirlikçileri daha çok kar, daha çok konfor, daha çok lüks ve bitmez tükenmez arzu ve istekleri uğruna Dünya‘yı yaşanılır olmaktan çıkararak cehenneme çevirmek üzeredirler. Hiçbir şey, küremizin varlığını ve dengelerini sürdürmesinden daha önemli olamaz; hiçbir arzu ve istek onu tehdit etmemelidir.  Dünya nüfusunun % 10’ luk kesiminin daha zengin, daha mutlu olmak ve egolarını tatmin etmek için geriye kalan 6,5 milyar insanı tehlikeye atmaları adaletli midir, olabilir mi ? Bu ekonomik krizden birebir sorumlu olan CEO’lar ve banka patronları günahlarının bedelini tüm insanlığa fatura edemezler, buna hakları yoktur.  Bilim adamları, çevreciler de diğer taraftan durmadan uyarmaya devam ediyor: İklim değişikliklerine karşı gerekli önlemler alınmazsa, dünyayı mali krizden daha beter etkileyecek ve mali krizin daha da derinleşmesine, kronikleşmesine neden olacak. Kuraklık, su sıkıntısı, salgın hastalıklar, seller ve birbirini izleyecek doğal felaketler kapıda…  (Nitekim, Independent’da çıkan bir habere göre , ABD ulusal buz ve kar veri merkezi Kuzey Buz Denizi’nde geri dönüşü olmayan buzsuz yazların sanıldığından da yakın zamanda gerçekleşeceğini açıkladı.)

BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon, Ponzan kentindeki BM iklim Konferansı’nı  başlatırken şu çağrıda bulunmuş :  " Aynı anda iki kriz yaşıyoruz. İklim değişikliği ve küresel ekonomik kriz. Ancak bu krizler bize iyi fırsatlar sunabilir. Bu, eşzamanlı olarak, her iki krizin üstesinden gelebilmek için bir fırsat olabilir” .  İyi niyetli bu çağrı, atmosferi en çok kirleten ülke olmasına rağmen ekonomisini sekteye uğratmasından korktuğu için Kyoto Protokolünü imzalamayan ABD ve küresel mali kriz nedeniyle iklim koruma önlemleri almakta çekimser davranan Avrupa ülkelerinin tutumlarını değiştirmede çok başarılı olamadı maalesef.  BM iklim değişiklikleri sözleşmesini imzalayan 192 ülkenin temsilcilerinin, sera etkisine karşı yeni tedbirleri belirlemek için, bundan sonra 1 yılı var. Kopenhag’da  7-18 Aralık 2009 tarihleri arasında düzenlenecek olan konferansta daha somut sonuçlar elde edilmesi bekleniyor. Bunun yanı sıra, ABD Başkanlığı görevini devralacak Barack Obama, Kasım ayında Kaliforniya'da düzenlenen uluslararası bir konferansta, ABD'nin sera gazı salınımlarını 2020 yılı itibarı ile 1990 yılı düzeyine indirme ve 2050 yılı itibarı ile yüzde 80 azaltma hedefini açıklayarak yeni dönemde ülkesinin iklim değişikliği politikalarında revizyon olabileceği müjdesini vermişti. Bu iki gelişme göz önüne alındığında, her ne kadar geçtiğimiz hafta sona eren konferansta somut sonuçlara ulaşılamasa da, önümüzdeki yıl bu konuda daha başarılı veriler elde edilebileceğini umabiliriz.

Peki, Dünya’da bu gelişmeler olurken , Türkiye’de küresel iklim değişiklikleri ve Kyoto protokolü ne kadar gündemde ? Geçtiğimiz günlerde gazetelerde yer alan bir haber bu sorunun cevabını öğrenmemizi sağladı. Habere göre, Kyoto  Protokolü , Kasım 2008 itibarı ile TBMM Genel Kurul gündeminde 30'uncu sırada bulunuyor. Kyoto protokolünün imzalanması konusunun meclisimize sunulduğu tarihlerde, biz de 08-06- 2008 tarihli “ Türkiye’nin Kyoto Gerçeği” başlıklı yazımızda konuyu incelemeye çalışmışız. O tarihten bu yana da görünen o ki hiç yol alamamışız.

Türkiye’nin gündeminde mali kriz, işsizlik,  yoksulluk,  terör, şiddet, güvenlik  vs. gibi birçok önemli konunun bulunduğu su götürmez bir gerçek  ancak bir başka önemsemediğimiz,  geleceğimizi birinci dereceden etkileyecek bir konu küresel iklim krizi. Unutmayalım ki bulunduğu iklim kuşağı nedeni ile Türkiye, küresel iklim krizinden en çok etkilenecek ülkelerin başında gelecektir. Türkiye, gerek iklim değişikliği ile ilgili uluslararası müzakerelerde gerekse Kyoto protokolü ile ilgili  görüşme ve uyum çalışmalarında artık daha faal, daha aktif olmalı ve  bir an önce (ulusal çıkarlarını  ve sanayisinin gelişimini de göz ardı etmeden , gelişmiş sanayi ülkeleri ile arasındaki  dengeleri gözeterek, tek taraflı teslim olmadan ) önümüzdeki 10-20-50 yıl için alacağı önlem planlarını netleştirmelidir. Şu anki küresel mali kriz esnasında, ekonomiyi belki de biraz daha kötüye götürebilecek olan karbon salınımına kısıtlama getirilmesi gibi önlemlerin  kısa vadeli birer acı reçete olduğu doğrudur. Ama yine de, bu önlemlerin şimdi alınmaması, uzun vadede doğal kaynakların kullanılamaz hale gelmesi, tarımsal üretimin kötüleşmesi ve verimsizleşmesi ile ekonomik durumun daha da  içinden çıkılamaz olmasına yol açabilir.

Bir an önce, Türkiye olarak biz de üzerimize düşeni yapmalı ve küresel iklim değişikliğine karşı doğru önlem ve tedbirleri alabilmek için kamu-özel sektör-üniversite-sivil toplum işbirliğini hayata geçirmeli ve gerekiyorsa bu işbirliklerinin sürdürülebilir olması için ulusal ve uluslararası fonlardan yararlanılmalı ve bu konuya bütçeden pay ayrılmalı.  Artık bu konularla ilgilenen sivil toplum örgütlerimiz uluslararası standartlara ve uluslararası arenada faaliyet gösterebilecek niteliğe ve yeterliliğe ulaştırılmalıdır. Ayrıca, ülkemizdeki işletmelerin sera gazı salınımlarının hesaplanmasına yönelik kurumsal kapasitelerinin geliştirilmesi, bir sonraki aşamada sera gazı salınımının azaltılması için alınacak önlemler ilk adım olacaktır. Dünya nükleer santrallerle enerji üretimden vazgeçebilmek için çareler ararken, bizim nükleer santraller kurmayı planlamamız Kyoto gerçeği ve ülkemizin gerçekleri ile çelişmektedir.  Çünkü, ülkemizin özellikle hidroelektrik , rüzgar ve güneş enerjisi potansiyelinin yüksek olması Kyoto ve ülkemiz menfaatleri açısından  bir avantaj olarak değerlendirilmelidir. Hidroelektrik,  rüzgar santrallerinin sayısının artırılması, güneş enerjisinden daha fazla yararlanılması ve yaygınlaştırılması,  sanayinin alt yapısının geliştirilmesi ve enerji tüketiminde yenilenebilir enerjinin payının yükseltilmesi, mevcut elektrikli alet ve aydınlatmaların daha tasarruflu olanlarla değiştirilmesi, yenilenmesi (  eski elektrikli aletler nedeniyle israf edilen enerji, Keban Barajı'nın yıllık enerji kapasitesinin yarısı kadar ) gereklidir.

Küresel iklim değişikliği neticesinde bizi bekleyen global ölçekli sorunlar belki de bugüne kadar yaşlı yerkürenin karşılaştıklarından çok daha ciddi doğal afetler, felaketler, geri dönülemez, kalıcı iklim değişiklikleri olacaktır.  Bu nedenle, Türkiye ve tüm Dünya ülkeleri bu sorunu yaratan etkenlerin değil, çözümün birer parçası olacak şekilde hareket etmelidirler. 

[email protected]



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları