Bağış Erten

Kadınlar futbol oynayamaz ha! Var mısınız iddiaya?

24 Haziran 2015 Çarşamba

Hayatımın en büyük meydan okumalarından biriydi. Spor ve medya dersi veriyorum. Ve o gün; birbiriyle neredeyse ilgisiz bölümlerde okuyan, ama dersle de o kadar ilgili olmayan, dönem sonu yılgını, final yorgunu, spordan çok futbol merkezli, ezici çoğunluğu erkeklerden oluşan 60 kişilik bir sınıfa karşı ‘spor ve cinsiyetçilik’ dersi anlatmaya çalışıyorum. Allem ediyorum, kallem ediyorum sınıftaki erkek öğrencilerin ne ilgisini çekebiliyorum, ne de ikna edebiliyorum. Gözlerinden okuyorum o küçümsemeyi: ‘Kadınlar beceremez.
Voleybolu örnek gösteriyorum. Memleketin belki de en çok gelişme kaydeden sporu. Her türlü başarı var. Basketboldaki kadınların beynelminel şampiyonluklarından bahsediyorum. İki takımın Euroleague’de final oynaması da kesmiyor onları. Aynı şans verildiğinde kadınlar daha iyi sporcu oluyorlar ve daha çok başarılı oluyorlar diyorum. Ama ı-ıh! Esnemeler artıyor, dalgın gözler artık başka dünyalarda.
İki dünya kupası
Sert bir örnekle sarsmak gerek hepsini. Aklıma ilginç bir fikir geliyor ve ders arasında hemen ‘hazreti Youtube’ sayesinde amacıma ulaşıyorum. Alın size diyorum 2 dünya kupası finali özeti: Birincisi 1954 yılı meşhur finali. Tarihin en iyisi olduğu söylenen Macarları yenen Federal Almanya’nın o muhteşem zaferi. Sahada Puşkaşlar, Kocsisler, Fritz Walterler fink atıyor. Ama gelin görün ki maç görüntüleri hiç de öyle değil. Halı sahada bile yapılmayacak hatalar, son derece kötü savunma ve art arda yenen basit goller izliyoruz. İlk dünya kupasının ardından 24 yıl geçmiş ve futbolun seviyesi bu! (İnanmayan izlesin: http:// bit.ly/1IbMHUC) Ardından 2003 Kadınlar Dünya Kupası finalinin özeti giriyor. Almanya İsveç’le oynuyor ve sahada bir başka efsane var: Birgit Prinz. Onu fark etmiyor çocuklar. Fakat ağızları açık izliyorlar. Az önceki finalden daha iyi oynuyor kadınlar. Onların ilk dünya kupasından o güne sadece 12 yıl geçmiş üstelik. Yani yarısı kadar. (Bir bakın görün: http://bit.ly/1Lrb6HI)
Üstüne bir de 2011 Kadınlar Dünya Kupası’nı izliyoruz. Hope Solo ve arkadaşları Japon ‘kurşun askerlerinin’ disiplinine nasıl yeniliyor, ağzımız açık izliyoruz. 1954’te oynanan futbolla bu futbol arasında çağ farkı var.
(Hem bunu http://bit. ly/1IbMvV9 hem de şu anda oynanan kupadan en güzel 10 an videosunu izleyin, tartışalım: http://bit.ly/1fwq4yO)
İşte o zaman biraz ayırdına varıyor kitle.
Yoksa kadınlar oynayabilir mi ne?
Peki sizce?

İzleyin mutsuz olmayacaksınız
2011 yazı. Hayır, 3 Temmuz süreci değil. Birkaç gün öncesinde Berlin’deyiz. Kadınlar Dünya Kupası açılış maçı için bir avuç genç gazeteci olarak Almanya Konsolosluğu’nun davetlisiyiz. Dudağımız uçuklamış bir şekilde izliyoruz. Olimpiyat Stadı ağzına kadar dolu. Hemen önümüzde altmışlarında 2 kadın, belli ki hayat arkadaşı olmuşlar birbirlerine, ta Kanada’dan gelip bayrak sallıyorlar. Tribünler coşkulu. Daha bunun şokunu atlatmadan Berlin Pride yürüyüşüne şahit oluyoruz. Dumura uğramış durumdayız. Tabii ki rengârenk kimlikleriyle yürüyüşe katılan LGBTİ bireyler değil bizi dumura uğratan. Alman Futbol Federasyonu ve pek çok kulüp resmi konvoy arabalarıyla yürüyüşte! Bizde lezbiyen ilişkiler nedeniyle kadın futboluna mesafeli durmaya çalışan yetkili isimler bir yanda, bu anlattığım görüntüler diğer yanda...
Tüm bunları neden anlatıyorum. İlle de futbol izlemek isteyenlere bir adres vermek için. Açın Eurosport’u, Kadınlar Dünya Kupası’nın son düzlüğünü izleyin. Yarı finaller ve final yaklaşıyor. Bakın bakalım kadınlar futbolun kralını nasıl oynuyorlar? Üstelik nasıl da kendilerine özgüler. Hakeme itirazlarına bir bakın. Paslaşma trafiklerine, gol sevinçlerine...
Mutsuz olmayacağınızı garanti ediyorum.

Bakû’da bakî kalan
Avrupa Oyunları’nı izliyor musunuz? Bakü’de ilki düzenlenen bu terütaze turnuvanın amacı Avrupa’nın olimpiyatı olmak. İyi de organize olmuş Azeriler. Görüntüler on numara! Ama Kıta Avrupa’sının hem ilgisi düşük, hem de kadrosu o kadar güçlü değil. Belli ki çoğu olimpiyat ülkesi bu turnuvayı bir tür hazırlık olarak görüyor. Böyle olunca da Doğu Avrupa’nın belirgin bir üstünlüğü var. Tabii ki Bakû’da oynanmasının verdiği motivasyonla Rusya ve Azerbeycan başrolde.
Önceki gün itibariyle madalya sıralamasında Büyük Britanya 6.; İspanya 7.; İtalya 10.; Türkiye 11. sıradaydı. Bunu normal karşılayabilirsiniz. Hatta Fransa’nın 13. olduğu bir yerde Türkiye’ninki başarı gibi bile gelebilir size. Oysa kazın ayağı öyle değil. Bizim kadro neredeyse eldeki en iyi kadro. İktidarın spor şovuna dönüşen son Akdeniz Oyunları’ndakilerin hepsi neredeyse Bakü’de. Aradaki fark sanırım bir öncekinde dağıtılan binlerce tam altın olsa gerek.
Bu mudur spor kültürümüz?
Spor politikamızın ibret-i vesikası olan o oyunlar gerçekten bir atılım olsa bunun sonuçlarını biz Bakû’da toplamaz mıyız? Madalyayla ölçüyorlar ya başarıyı. Madalya üzerinden anlatalım. Şu anda toplam 23 madalyamız var. Bunların 19’u güreş ve karatede.
Olimpiyatlara aday olan, aday olmakla kalmayıp kaybedince hak ettiğimizi alamadık diye ona buna sallayan bir memleketin yurttaşları olarak sormamız gerekmez mi? Bu mudur bizim spor kültürümüz? 12 yıllık iktidarının her şeyiyle övünenler gerçekten spor politikalarıyla da övünüyorlar mı? Kusura bakmayın ama konu sporsa barajı bile geçemezler.  

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bu sezon o sezon değil 2 Eylül 2018
Herkes biliyor 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları