Arap Baharı ve Atatürk'ün Farkı

25 Aralık 2011 Pazar
\n

18 Aralık 2010da Tunusta seyyar satıcı Muhammed Buazizinin tezgâhının elinden alınması üzerine

\n\n\n

kendini yakmasıyla başlayan Arap Baharıbirinci yılını doldurdu.

\n

Tunusun ardından az ya da çok tüm Arap ülkelerini etkileyen o ateş, yanmaya devam ediyor. Kimi ülkelerde hızlı sonuç verdi, geçmişe ait pek çok şey kül oldu; yerine ne konacak, o tartışılıyor. Kimi ülkeler pamuk yanığı gibi içten içe tütüyor.

\n

Tunus, Zeynelabidin Bin Alinin devrilmesinin ardından 23 Ekimde seçimini yaptı. Şimdi kim kime ne kadar tahammül edecek sorusuna yanıt aranıyor.

\n

Mısır, Mübarekin devrilmesiyle hızla demokrasiye geçeceği konuşulan ülkelerden biriydi. Şimdi, Askeri yönetim Mübarekten de beteryorumları yapılıyor.

\n

Libyada Kaddafinin devrilmesinden sonra kurulan Ulusal Geçiş Konseyi, halkın önünde değil, arkasında. Genel eğilim ne ise ona dayalı, yeni rejim tarifleri veriyor.

\n

Suriyede mevcut rejim umudunu büyük ölçüde küresel güçlerin çıkar dengesine bağlamış görünüyor.

\n

Irakta 9 yıllık ABD işgali askeri olarak biter bitmez, ülke yönetimini elinde bulunduranlar, nasıl kalkınırız”, “yönümüz ne olmalısorularına yanıt aramaktan çok, acımasız bir güç yarışına girdiler. Başbakan Yardımcısı, Başbakan için Saddamdan beterdiyor. Hükümet, Sünni Cumhurbaşkanı Yardımcısı El Haşimi hakkında, terör faaliyetlerinedeniyle tutuklama kararı çıkarıyor.

\n

***

\n

Yukarıda özetlemeye çalıştığımız tablonun anlattığı çok şey var.

\n

Bu sütunda yeri geldikçe şu vurguyu yapıyoruz; Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşının ardından bir de en az onun kadar önemli olan kuruluş savaşıverdi. 9 Eylül 1922de İzmirde çevresindekiler Atatürke, Mücadelemiz zaferle sonuçlandı Paşamdediğinde o, Hayır, asıl büyük savaş şimdi başlıyorkarşılığını verdi. 9 Eylülden sonra katıldığı ilk büyük toplantı 22 Eylülde Bursadaki Muallimler Kongresiydi.

\n

Bir ülkenin bir işgalden, bir diktatörden kurtuluş savaşı vermesi elbette çok önemli. Ama sonrasında yerine ne koyacağını bilmek, bir yön çizmek daha da önemli. Aksi halde gidiş ya başka bir işgale ya da yeni bir diktatörlüğe doğru olur.

\n

Russonun şu sözü, asırlar geçse de güncelliğini koruyor:

\n

Bir ülkeyi aydınlatmak, yönetmekten zordur.

\n

Kurtuluşla kuruluş arasında çok da önem sırası yapmayalım ama Atatürkü 21. yüzyılda da güncel kılan, ağırlıklı olarak 9 Eylül 1922nin ardından yaptıklarıdır, yani devrimleridir.

\n

Bir yıl ülkelerin tarihinde çok uzun bir süre değil, ama Atatürkün tarihinde çok uzun bir süreydi, içine devrim sürecinin pek çok aşaması sığabilirdi. Zaten öyle oldu.

\n

***

\n

Bahreynden Fasa Arap ülkelerinin pek çoğunu dolaştım. Sadece resmi gezilerle de değil, aldım sırt çantamı, görmeyi iş edindim.

\n

O gözlemlerimi bugünkü gelişmelerle birleştirince şunu paylaşmak isterim:

\n

Keşke bu bahar, demokrasi çiçeklerinin açılması, aydınlanma ışıklarının parlamasıyla sonuçlansa. Bu, hem o ülkeler hem de bizim için önemli. Zira tarih hep eteğimizden çekiyor, o coğrafyadaki akımlar bizi de etkiliyor.

\n

Arap dünyası içinde bende iz bırakan gezilerden biri Yemendi.

\n

20 milyon nüfuslu Yemende 500 bin kadar Türk kökenliyimdiyen kişi var. Türkümüzdeki giden gelmiyor, acep nedendirin yanıtlarından biri bu. Bazıları Yemenden dönmemiş, orada yaşam kurmuş.

\n

1999’da Yemendeyken bir kadın hareketi parlıyordu. Başında da Dr. Raufa Hasan vardı. Sana Üniversitesinde sohbet ederken ilk sözü halasının Yemende kalan bir Türkle yaptığı evlilik oldu. Duvarında kocaman bir resim vardı; Tansu Çiller.

\n

Dr. Raufa Hasan, Çillerden büyük övgüyle söz etti, Müslüman bir kadının başbakanlık koltuğuna oturmasının kendilerine de örnek olduğunu anlattı.

\n

O dönem Çiller modaydı, şimdi Erdoğan.

\n

Moda, adı üstünde geçici...

\n

Kalıcı olan, kumaş.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Seçimden sonra! 26 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları