Bağış Erten

Transfer: Büyüyen isimler, küçülen vizyonlar

01 Temmuz 2015 Çarşamba

12 Eylül sonrası ‘açılım’ günleri... Kapalı ekonominin kıskacı açılmış, Türkiye liberal ekonominin ilk kez tadına varıyor! İyi ananların aksine, bugün yaşanan pek çok melanette aslında kulağı çınlatılması gelen ilk isim olan Turgut Özal da futbolun büyüsünü keşfetmiş. Biliyor ki popüler kültürün manipülatif amaçlarına en iyi hizmet eden şeylerden biri futbol... Memlekette tüm sahalar yeşilleniyor, tüm kulüpler yenileniyor. Büyük balığın küçük balığı darmaduman ettiği yılların başı.
Bir yandan da silkinme dönemi. 90’lı yıllara gelirken Türkiye’de futbol makûs talihiyle de çatışıyor artık. Önce Prekazil’er, Uğur Tütüneker’ler, Tanju’lar çıkıyor, ardından Rıdvan-Oğuz-Aykut’lar ve nihayet sahnede assolist olarak Metin-Ali-Feyyaz’lar... Belki de futbolun ülkedeki en izlenilir dönemi.
Ama bu ‘açılım’ döneminin bir de öteki yüzü var. Çünkü memlekette o dönem hayali ihracatlar, karanlık işler, işini bilen memurlar çağı. Yolsuzluk bir kalkınma politikasına dönmüş adeta. Malatyaspor işte tam o zamanlarda atak yapıyor. Başkan Nurettin Güven, adı hayali ihracat kralına çıkan Turan Çevik’le beraber flaş bir şekilde açıklıyor. Brezilya’nın Dünya Kupası’ndaki yıldızları Eder, Serginho ve Carlos Malatyaspor’da. Havaalanına yüzlerce taraftar gidiyor karşılamaya. TRT o akşam canlı yayında futbolcuları stüdyoda ağırlıyor. Hatta Eder ve Serginho ekrana bakıp top sektiriyorlar! Sonrası tahmin edeceğiniz gibi. Önce Eder geldiği gibi gidiyor, ardından başkan Nurettin Güven toz oluyor. Sonra Serginho kaçıyor. En son Carlos kalıyor. O da mecburi hizmetini tamamlayıp vın... Oysa Oktay’lı, Ünal’lı, Feyzullah’lı, Zeynel’li 1987-88’i ligin zirvesinde bitiren Malatyaspor’un bunlara değil tam da akla, geleceği gören vizyona ihtiyacı var. Belki de takım 1-2 takviyeyle alıp yürüyecek. Ama fiyaka başka bir şey, dönemin ruhu bambaşka. Sonra bir de benzer Van Vossen’li, Salenko’lu, Oğuz’lu, Sergen’li İstanbulspor projesi vardı Cem Uzan’ın. Onun da sonu aynıydı.
Antalyasporlular kızmasın ama Ronaldinho ve Eto’o transferleri bana o günleri hatırlattı ne yazık ki! Tabii ki töhmet altında bırakan yanlarıyla değil, müsrifliğiyle, fiyaka hevesiyle... Üstelik bu heves ve müsriflik Antalyaspor’la sınırlı da değil. Yabancı kuralının değişmesiyle bol bol yabancı oyuncu alacak takımlarımızın hepsinde benzer bir çılgınlığın emarelerini görmek mümkün. Ama görünün o ki herkes bir zamanların Süleyman Demirel’i gibi “pilav peşinde, plan değil.

Dünyanın en pahalı oyuncuları Türkiye’de
Yabancı oyuncu sınırsızlığının faydalarından bahsettiğimiz ve benim hararetle sınırlamanın kalkmasını savunduğum bir TV programının sonrasında ismi bende saklı bir TFF yöneticisi telefon etmişti. “Dünyanın en pahalı oyuncuları hangi ligde biliyor musunuz?” Ukalaca cevapladım. “Hayır, Türkiye” dedi. “FIFA’lık olan oyuncu listesine bir bakın, neredeyse üç maç oynamadan, oynadığı dakika başına onbinlerce lira alan var.” İyi de yabancı sınırlaması kalksın diye niye istiyorduk? Maliyetler düşer, daha iyi takımlar kurulabilir diye. Oysa gene Ronaldinho gene Eto’o gene Nani’den bahsediyoruz ve Webo’yu yolcu ediyoruz. Bir avukat arkadaşım Trabzonspor’da bir dönem oynamış olan Norveçli Lange’nin hikâyesini anlatmıştı. Norveççe bilen avukat arıyorlarmış. Neden, dedim. Alelacele yapılan sözleşmede yetkili mahkeme olarak Norveç mahkemeleri belirlenmiş de ondan! Hal böyle olunca paralar saçıldıkça saçılıyor. Peki, kim ve hangi yöntem dur diyecek buna? Bilemiyoruz.
Bugün Türkiye’deki neredeyse tüm takımların benzer bir transfer metodu var. Oyuncu izlemeye dayalı bir sisteme dayanan neredeyse yok. Hatta o sistemi kurup kullanmayanlar bile var. Temel yol tanıdık menajerler vasıtasıyla gelebilecek oyuncular. Bir de bazı teknik adamların kadrolu isimleri var. Ziya Doğan’la Ayman’ın kulakları çınlasın. Bunun dışında bir yapı kurup işleten, birkaç senelik oyuncu verileri oluşturan, takımın yapısına göre transfer politikasını belirleyen neredeyse hiç yok.
Hal böyle olunca Ronaldinho ve Eto’o büyük transfer oluyor. Hakikaten de öyle. Madem hiçbir bağlamı yok. Madem, herkes isim peşinde. Gelecekse onlar gelsin. Kim izlemez ki Antalyaspor’u? Peki işe yarayacaklarına, katkı vereceklerine kefil olan birilerini bulabilir miyiz?

Fener, Cim Bom, Kartal hangi transferleri yapmalı?
Yoldan çeviren herkes soruyor. “Kimi transfer edeceğiz?” Oysa doğru soru bu değil. ‘Biz ne oynayacağız’ sorusunun cevabını bilmek lazım. Hedef ne? Takım neye göre kurulacak? Nasıl bir sistem tasavvur ediyoruz? Oyun anlayışımız ne? Takıma kimin alınacağı değil, neye göre transfer yapılacağı önemli. Dikkat ediyor musunuz? Yeni gelen tüm yabancı teknik direktörler ilk basın toplantılarında hep nasıl bir oyun oynayacaklarını tarif etmeye çalışıyor. Kimi alacaklarından hiç bahsetmiyor. Ama sorular hep aynı: O gidecek mi, bu kalacak mı? Biz tek tek saymayı seviyoruz. O gelsin, bu gelsin, şu gelsin. Neye göre, hangi sistem için? Cevap yok. Onlar gelsin de...
Juventus, Tevez’i gönderiyor, Dybala’yı alıyor. ‘Haaa’ diyorsunuz, ‘şu yüzden.’ Arsenal, Cech’i alıyor. ‘Haklı tabii Wenger’ diyorsunuz, ‘iyi değişim.Depay, Manchester United’a gidiyor, ‘tamam’ diyorsunuz, ‘nokta atış.’ Ama Nani neden Fener’e, Eto’o neden Antalyaspor’a gider, Galatasaray hem Huntelaar hem de Podolski’yle neden ilgilenir? Bilemiyorsunuz. Bursaspor belki de iki takviyeyle şampiyonluğun en büyük favorisi olacakken, önce teknik direktörünü, sonra Fernandinho ve Şener’i neden gönderir? Hiç anlamıyoruz. Trabzonspor iki sezonda onca parayı neden ve nasıl harcadı? Gökhan Töre’nin satılmasının ya satılmamasının rasyonalitesi nedir? Anlamlandıramıyorsunuz!
Yolda çevirenlere verdiğim cevabı burada da tekrarlayayım. Ben bizim takımlar neden onu, bunu ve şunu alıyorlar; bilmiyor ve anlamıyorum. Ama sorun bana, Tuchel’le Dortmund ne yapar? Sorun Juventus’un kadro genişletme çabaları doğru mu? Sorun Vidal Arsenal’e gitmeli mi? Sabahlara kadar anlatırım vallahi.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bu sezon o sezon değil 2 Eylül 2018
Herkes biliyor 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları