Sürüleşme…

20 Ocak 2014 Pazartesi

Sürüleşme bütün canlılarda içgüdülerin yönlendirmesidir.
Korunma ve beslenme içgüdüleri bir koyun sürüsünün kolayca yönetilmesini sağlar. İşini bilen bir çoban ile iki sürü köpeği büyük bir sürüyü otlamaya götürür, ağılına geri getirir. Koyun sürüsü sürübaşı denilen bir koçun peşine takılıp hiç düşünmeden her yere gidebilir.
Kuş sürüleri birbirine yol gösterir, birlikte uçarlar, birlikte göç ederler.
Ama kartal, sürü kuşu değildir. O tek başına avlanır, kendini korur, yuvasını yükseklere kurar ve çevreye meydan okur.
İçgüdülerine teslim olmuş insan toplulukları da sürüleşir. Korunma ve beslenme içgüdüleri insan topluluklarını da birbirinden güç almaya yöneltir, birlikte kaderlerine razı bir yaşam sürerler. Bu içgüdülere eşlik eden “korku” ve “öfke” duyguları da insan topluluklarını sürüleştirir.
Sürüleşen insan toplulukları kendilerine “kutsal lider” bulur, “kutsal hedefler” koyar, “kutsal yol”da yürürler.
Almanya’nın Goethe ve Schiller okuyan, Beethoven ve Wagner dinleyen halkı bu içgüdülerle, öfke ve korkularla kendi Führer’lerini yaratmış, peşinden gitmiş, uçuruma kadar sadık kalmıştır.
Rönesansın beşiği olan İtalya’da toplum Benito Mussolini’yi Duçe yapmış, yenilgiye kadar peşinden gitmiştir.
W. Lederer’in “This Sheep Nation” kitabının kapağını görüp kızmıştım. Gene bir yabancı bizi kötülüyor diye üzülürken kitabı alıp yazarın Amerikan toplumunu koyun sürüsüne benzettiğini anlayınca duralamıştım. Lederer, TV karşısında alıklaşan Amerikan toplumunu anlatıyordu. Şimdi üzülerek bizim toplumumuzun da sürüleştirildiğini görüyorum. Neden mi?

***

Şimdi, bütün olan bitenler hepimizin gözü önünde olup bitiyor.
Ergenekon ve Balyoz davaları başlayıp yürürken sahte kanıtlardan, seçilmiş gizli tanıklardan söz edildi, CD’lerin sonradan yazıldığı çeşitli yerlerden kanıtlandı. Sonuç mahkûmiyetlerle bitti. Bütün bu süreçte ülkeyi yönetenler ne dedi?
“Yargıya müdahale edilemez, sonuç beklenmelidir.” Daha da öteye gidildi, Başbakan “Ben bu davanın savcısıyım” dedi.
Sonra ne oldu? 17 Aralık’ta “yolsuzluk ve rüşvet” soruşturması başladı, bakan oğulları tutuklandı, bakanlar suçlandı. Aynı yöneticiler bu kez “yargının hükümet aleyhine darbe yapmak için kullanıldığını” öne sürerek poliste ve yargıda büyük değişiklikler yaptılar.
Bunu herkes görüyor, herkes neyin ne olduğunu biliyor, fakat sorumluluk üstleniyor mu? Hayır.
Bu ülkede hukuk fakülteleri yok mu? Bu fakültelerin öğretim üyeleri yok mu? Hukuk dersleri verilmiyor mu? Peki, oralarda ne anlatılıyor? Bu olanlar için bir şey söyleniyor mu?
Toplum, okumuşuyla okumamışıyla, zenginiyle, fakiriyle bütün bu olup bitenleri görmezden, duymazdan geliyorsa o toplum “sürüleşmiş” olmuyor mu? Oluyor. Neden?
Aptal olduğundan mı? Hayır. Hiç değil. Ben Aziz Nesin’e katılmıyorum. İnsanımız hiç aptal değil. Sadece bu olaylara karışıp da başını derde sokmak istemediğinden görmemiş, duymamış gibi yapıyor. İnsanımız akıllı olmaktan çok kurnaz olmayı seçtiği için böyle oluyor.
Kurnaz, kendi çıkarını kısa vadeli düşünüp uzun vadede kârlı çıkmayı hedefler.
Akıllı ise çıkarını uzun vadede düşünüp kısa vadede risk alır.
Kurnaz, sorumluluğu başkasına yükleyip sonuçlarından yararlanmayı hedefler.
Akıllı, sorumluluğu alır, başkasının yararlanmasını doğal karşılar.
Onun için akıllı insanlar uzun vadeli başarılar kazanırlar, sürü olmazlar, sürü yönetmeyi bilirler.
Kurnazlar, sürünün içinde görünmeden yürüyüp kişisel çıkarlarını kollarlar.
Akıllı insanlar bilinç grubundadır.
Kurnazlar ise içgüdü kümesinde yaşarlar.
Ne demişler:
“Her toplum layık olduğu idareye kavuşur.”
Disrael’in bilgece sözüdür...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Istakozun intikamı! 22 Nisan 2024
Özeleştiri?... 8 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları