Ahmet İnsel

Referandum Çipras’a

04 Temmuz 2015 Cumartesi

41 yıl sonra Yunanistan ilk kez referanduma gidiyor. En son 1974’te büyük bir çoğunlukla meşruti monarşiye hayır, parlamenter demokrasiye evet demişlerdi. Şimdi Yunanistan’da oylama öncesinde doğal olarak endişe egemen. Hayır diyeceğini kararlılıkla ifade edenler, bunu onurlarını korumak için yaptıklarını söyleseler de, iki seçeneğin de sonuçlarının zor olacağını kabul ediyorlar. Hayır diyerek onurlarını, bağımsızlıklarını koruyacaklarını, evet diyerek Alman hükümranlığına ve yerli oligarklara bütünüyle teslim olacaklarına inanıyorlar. “İkisi de ölmekse, onurumuzla ölelim” diyorlar.

Evet oyunun gerekçesi ise sonucunun ne olduğunu biliyor olmak: Beş yıldır yürütülen kemer sıkma politikasının yarattığı iktisadi daralmanın, işsizliğin, büyük ücret kesintileri ve gelir kaybının uzun bir süre daha devam etmesi, belki derinleşmesi ama Avro’da ve AB’de kalmak. Evet oyunun en güçlü gerekçesi, bu son güvence. Bunun bedelinin aksi durumdan gene de daha dayanılır olduğu inancı evetçilerde hâkim.

Hayır yandaşlarının arasında Avro’dan ve AB’den çıkmak isteyen geniş bir kesim var. Çipras’ın amacı Avro’dan çıkmak değil. Evet kazanır ve erken seçimlere gidilirse, SYRİZA’nın bölünme ihtimali güçlü. Çipras’ın yakın çevresi, AB merkez güçlerinin Yunanistan’ın Avro’dan çıkmasına her durumda engel olacağını düşünüyor. Aksi takdirde, bugüne kadar olmayan Avro’da çıkış prosedürü yaratılarak, ileride başka ülkelerin başları sıkıştığında ilk iş olarak Avro’yu terk etmesinin önünün alınamayacağı endişesi AB çevrelerinde gerçekten var. Çipras, galiba biraz da buna güvenerek referandum restini çekmiş. Masaya daha güçlü oturacağını düşünüyor.

Bir de, başta Almanya olmak üzere, AB merkez güçlerinin aslında Çipras’ı hükümetten devirmeyi planladıkları iddiası var. Hatta SYRİZA çevrelerinde, Çipras’ın aniden referanduma gitmesinin bir nedeninin, AB güçlerinin Yeni Demokrasi ve To Potami partilerinin liderleriyle gizlice toplanıp, koalisyon hükümeti kurmaya hazırlanmalarını önerdiklerini öğrenmesi olduğu konuşuluyor.

Tedaviden ölüm

Yunan ekonomisin beş yıldan beri uygulanan kemer sıkma politikaları sonunda geldiği nokta, 1929 büyük krizinden dört yıl sonra Amerikan ekonomisinin durumuna birçok temel makroekonomik gösterge açısından çok benziyor. Bu durumdan daha fazla kemer sıkarak çıkmayı önermek, Moliere’in ünlü tiyatro oyununda doktorların tavsiyesini hattırlatıyor: Hastalık arttıkça daha fazla hacamat yapmak. Sonunda hastanın hastalığı nedeniyle değil, tedavi yüzünden ölmesi!

Sadece Yunanistan’da sol çevreler değil, Avrupa’da da birçok iktisatçı esas ağır suçun bu boyutta bir daralmaya neden olurken, bundan çıkmak için gerekli önlem ve girişimleri dikkate almayan Troyka güçleri olduğuna işaret ediyor. Son sekiz yılda Yunanistan’da kamu harcamaları reel olarak yüzde 20 azaldı. Ücretler, emekli maaşları da öyle. Çalışan nüfusun dörtte biri işsiz. Ayrıca ortak para birimi nedeniyle devalüasyonla kısa vadede rekabet gücü kazanması da mümkün değil Yunanistan’ın. İçeride fiyatların daha fazla ve daha hızlı düşmesinin, ekonominin en öldürücü fasit dairesini, depresyon-deflasyon döngüsünü hızlandıracağı herkesin malumu. Krugman veya Stiglitz gibi radikal sol kanatta yer almayan iktisatçıların AB kurumları ve IMF’nin Yunanistan’la müzakerelerde takındıkları tavrı bağnazlık ya da canilik olarak nitelemeleri boşuna değil.

Evet derseniz..

Evet oyu elde edip, Çipras’tan kurtulduktan sonra, AB güçleri evvelden reddettiklerinin bir kısmını sonra kabul ederler mi? Halkı evet oyu vermeye çağıranlar bazen açıkça, çoğu zaman örtülü biçimde bunu ima ediyor. Hatta bugüne kadar Kurumlar’ın masaya getirdiği önerilerin yoksulu daha yoksul yapmaya yaradığını kabul ederek söze başlıyorlar. Ardından evet denirse, AB’nin daha anlayışlı davranacağını ima ederek, durumun hızla düzeleceğini iddia ediyorlar. IMF ve AB güçlerinin referandum kararını takiben, borç silmeyi de telaffuz etmeye başlamaları, evet oyu vermeye yönelik açık bir destek. Ama başta Almanya olmak üzere, AB’nin Çipras hükümetini istifaya zorlama stratejisinin Yunanlıların bir kısmını daha fazla hayır oyu vermeye teşvik ettiği de bir gerçek. Referandum biraz da Çipras’a evet ya da hayır oylamasına dönmüş durumda.

Sol sempatizanı bir üst düzey özel şirket yöneticisinin söyledikleri kafa karışıklığının boyutları kadar, Çipras’ın etkileme gücünü gösteriyor: “Hafta başında yüzde 90 evet, yüzde 10 hayır eğilimde idim. Çarşamba günü Çipras’ın konuşmasından sonra, eğilimim yüzde 100 hayır oldu. Çok şaşkınım!”

Cuma günü akşamüzeri durum, “hayır“ın çoğunlukta olmaya devam ettiği ama evet oylarının artışının hızlandığı yönündeydi. Cuma akşamı iki karşıt kampın, akşam saatlerinde birbirinden birkaç yüz metre uzaklıkta Atina’da yaptıkları miting belki ibrenin ne yönde olduğunu daha iyi gösterecek. Çipras mitingdeki konuşmasıyla evetçileri veya kararsızları ikna etmeyi becerecek mi, göreceğiz.

 

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları