Meğer sen ne güzel komşumuzmuşsun Yunanistan

07 Temmuz 2015 Salı

Kapitalizmin en büyük şansı, en azılı düşmanlarını bile kandırabilecek tüm argümanları satın alabilecek kadar zengin olmasıdır.
Bu sayede en sıkı solcular dahi kapitalizme neden karşı olduklarını zaman zaman unuturlar.
Ruhlarını satmamakla övünüp bedenlerini elleriyle teslim ediverirler.
Kapitalizmin ruhla falan ilgilenmediğini, zaten bedenin peşinde olduğunu anladıklarında da iş işten çoktan geçmiş olur.
Yunanistan halkı “Ne ruhumu ne bedenimi” diyerek direndi.
Mantıklı davranıp imkânsızı istedi.
Bu teni beyaz ama bahtı kara küçük Avrupa ülkesinin yaşadıkları, uzun vadede insanlık tarihi için kayda güzel bir şey olarak geçecek.
Ama kısa vadede muhtemelen kendi tarihine irili ufaklı hüsranlar olarak düşülecek.
Çünkü kapitalizm saldırgan ve gaddar ve müdanasız ve güçlü ve ölümüne vahşidir.
Zenginliği de yoksulluğu da kendisi tarif eder.
İkisi arasında elleriyle bir köprü kurar; sonra o köprüden geçişi bile paralı yapar.
Yine de kapitalizmin bu korkunç yüzüne birileri, başlarına gelebilecek her şeyi göze alıp kafa tutulabilir. Buna aşinayız.
Ama şu anda şahit olduğumuz hikâyede aşina olmadığımız, yeni, şaşırtıcı ve heyecan verici olan başka şeyler var.
Mesela tarih boyunca “önümüze gelene bir tekme ahlakı” etrafında birleşen kapitalizmin çıtayı artık iyice düşürdüğünü görüyoruz.
Düzenimi bozan babam bile olsa onu yerim” diyor ve iştahını tüm dünyanın gözleri önünde gerçekten de babasına yöneltiyor.
Gözümüzün önünde kendisini kendi Aşil topuğundan vuracak noktaya geldi.
Küresel sermayenin can simidi olan Avrupa Birliği, ite kaka idealize ettiği ekonomik düzeni riske atacak yapıdaki bir ülkeyi, kültürel zaaflarına yenilip bünyesine dahil etti.
Yunanistan’ın ateş olup değil cirmi kadar, cirminden kat be kat daha büyük bir yeri yakmaya doğru gidebileceğini es geçti.
Marx’ın işçilere bir türlü dinletemediği o meşhur sözü kendine şiar edinip birleşen büyük dünya sermayedarları, küresel ekonomi silindiriyle yoksulları dümdüz etmeye alışıktılar; şimdi o silindiri yoldan çıkarabilecek bu ufak çakıl taşı karşısında şaşkınlar.
Sovyetler Birliği’ni dağıtan onlar; Balkanlar’ı altüst eden onlar; Ortadoğu’da taş üzerine taş bırakmayan onlar; Küba’ya kan ağlatan onlar; Venezüella’yı yerlerde süründüren onlar...
Ama Yunanistan’ın isyanına hazırlıksız yakalanan da onlar.
Çünkü onların kutsal kitabı da tüm kutsal kitaplar gibi palavralarla dolu.
Kapitalizm, çocuklarına imparatorlukların nasıl kurulduğunu anlatır ama nasıl yıkıldıklarından hiç bahsetmez.
Kötü bir babadır; çünkü onları “ancak sisteme uyumlu olan kazanır” ahlakıyla büyütür.
Oysa sisteme uyumlu olmayı ayakta kalmanın tek koşulu olarak belirleyen, sistemin kendisidir.
İyi babalar çocuklarına bunu öğretirler.
Çocuklar da başları sıkışınca hemen uyanırlar:
Varlıklarını tehdit eden sistemi yıkmanın tek yolu, bu koşulu hiçe saymaktır.
Yunanistan’ın uluslararası ilişkilerde bundan sonra yapacakları ya da başına gelecekler, riskli politik dengeler taşıyan bir mesele.
İbret-i âlem için tüm dünyanın gözü önünde un ufak da edilebilirler; tarihe büyük bir isyan ateşinin kıvılcımı olarak da geçebilirler.
Bu, hikâyenin tartışmalı ve riskli politik açısı.
Ama aynı hikâyenin, yılgınlıklarla yazılan insanlık tarihi için umut dolu bir başka açısı daha var.
Yunanistan halkı her şeyi göze alıp referandumda yüzde 60 ‘Hayır’ dedi ve bu cesaretiyle, kapitalizmin ömrünü karalamaya adadığı o kıymetli ve onurlu duruşu yeniden yüceltti.
Meğer sen ne güzel komşumuzmuşsun Yunanistan.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları