Adnan Binyazar

Okuma Toplulukları

31 Aralık 2008 Çarşamba

Geçen hafta bu köşede yayımlanan okuma konulu yazıma çok ileti geldi. Her iyi kitabın kişiye ayrı birdünyasunduğu inancıyla, Nevcihan Oktarın yazdıklarını okurlarıma da iletmek istedim.

Bilindiği gibi, bizde yazın eğitimi öğrenciyi okumaya özendirmekten çok, ezberleneni aktarmayı öngörüyor.

Japonyada bir kişiye 26, bizde 6 kişiye bir kitap düşmesinin bir nedeni de bu.

Belki okuma oranı düşük, ama küçük de olsa, üyelerini çoğunlukla kadınların oluşturduğu okuma toplulukları umut uyandırıyor.

Bu, kendiliğinden örgütlenmede kadının üstün girişimciliğini gösteriyor.

***

Oktarın, -biridenemeoylumunda- iki iletisi de toplu okumalar yönünden önem taşıyor. İzmir Amerikan Koleji mezunu olan Oktar, aynı dönem arkadaşlarıyla oluşturdukları 15-20 kişilik bir okuma grubunun üyesi. İki haftada bir toplanıp okudukları kitabı aralarında tartışıyorlar.

Latincede umulmadık başarıanlamına gelen Thyke de böyle bir okuma topluluğu.

İleti, bu haberi vermekten çok, Oktarın okumaya yönelik önermeleriyle ilgi çekici.

***

Geçen haftaki yazım şu soruyla bitiyordu:

Hep büyük yazarlardan söz edildiğini, büyük okurluğun en az büyük yazarlık kadar önemli olduğunu, okur olmadan yazarın büyüklüğünün bir anlam taşımayacağını hiç düşünmüş müydünüz?

Seçenek üretilmeden bir konuyu tartışmak boşunadır. Oktar, yazdığı iki iletide de bu soruyu açımlayarak yazar-okur üleşimi üzerine düşünce geliştiriyor:

Biz, hep bir yazarı gözümüzün önüne getirerek okuruz. Satırların arasında yazarın imgesini, çehresini ararız. Okurun varsaydığı yazar gibi, yazarın da varsaydığı okur vardır. Yazar, metni yazarken o metni okuyacak olanlar üzerinde düşünce üretmekten kendini alamaz. Bir farkla ki, okur bu konuda yazardan daha özgürdür. Gerçek okura, ancak gerçek bir yazar, onu düşleyebildiği ölçüde yaklaşabilir. Ya gerçek okur, gerçek yazara ne kadar yaklaşabilir?

***

Oktar, bu önemli sorusunu havada bırakmıyor, ona açıklık da getiriyor:

Cervantes‘in de düşlediği bu değil miydi? Metindeki bütün incelikleri anlayacak, yorumlayacak ve değerlendirecek akıllı, duyarlı bir okur. Okurların yazarlaşması, yazarların da okurlaşması... Sonunda, zeki ve yaratıcı okurla kurgu oyuncusu yazarın buluşabilmesi yolunda okurun eğitimine yönelik bir vurgulama değil midir bu?

Kuşkusuz, okuma edimi, yazar-okur üleşimiyle gerçekleşir. Ama okurun yazara yaklaşımıyla yazarın okura yaklaşımını somut verilere dayandırmak kolay değil. Üleşimin gerçekleşmesi, okurun zekâ düzeyinden algılama gücüne, duyumsamasına, kavrama yeteneğine, yaşantı ortaklığına kadar genişler.

Sanat, kişinin nesneyi algılayıp kavradığı yere kadar vardır; ötesi ona kapalıdır. Sanatın bizi götürdüğü yere ancak kapalılığı açık kıldığımız ölçüde ulaşabiliriz.

***

Okuma, saatin zamanından koparıyor bizi. Zaman birdenbire kuşlara dönüşüyor, ya bir dağ oluyor, ya deli bir yağmur, ya her yeri kaplayan kar...

Nevcihan Oktarın görüşleri, Borgesin, 9. yy gizemcilerinden Scotus Erigenadan aktardığı şu saptamasıyla da çakışıyor:

Bir metnin yorumlarının sayısı, o metnin okuyucularının sayısı kadardır.

Okuma, ucu bucağı olmayan yaratıcılığın en özgür alanı; kuşkusuz, okumasını bilene...

Pazar Yazılarında adı geçen Edincik, Gemlik Körfezinde değil, Erdek Körfezindedir. Düzeltir, özür dilerim.

[email protected]



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Benlik arayışları 19 Nisan 2024
Romeo ve Juliet 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları