Dün Yok mu?

03 Ocak 2009 Cumartesi

Âdettendir, yeni yılın ilk yazısında geride bırakılan yılın değerlendirmesini yapmak. Ne var ki, Kültür Servisimizin -31 Aralıkta- yaptığı derli toplu sunuma ekleyecek fazla bir şey yok. Bu yüzden kişisel bir değerlendirme ile yetinmek istiyorum. Mirodan Daliye, Kylie Minougedan Metallicaya, Alvin Aileyden Mamma Miaya ithal starların damgasını taşıyan bir yılda, özgün yapıtların üretimini kışkırtan yarışmalar, Nuri Bilge Ceylan, Semih Kaplanoğlu, Reha Edem, Özcan Alper gibi yönetmenlerimizin, Orhan Pamukun, Fazıl Sayın uluslararası başarıları göğsümüzü kabartırken, Yaşar Kemal, Turgut Cansever, Alaeddin Yavaşça ve Çetin Altana verilen devlet ödüllerini anımsayacağız elbette...

Kaçırdığım iki sergiye gittim, 31 Aralıkta, iki serginin de son gününde. Yani, izleyemedinizse artık yakalama şansınız yok ne yazık ki. Fakat, iki sergi de o kadar önemliydi ki, yazmazsam olmaz. Bu sergilerden ilki, uzun yıllar Berlinde yaşamış bir ressamımız, bana göre ülkemizin yetiştirdiği en büyük ressamlardan biri olan Hanefi Yeterin Teşvikiye Galeri Işık’taki Arz-ı Endambaşlıklı sergisi. Hanefi Yeter, İstanbullu sanatseverlere büyük bir sürpriz yapıyor ve heykelleri ile karşımıza çıkıyordu. Sanatçının alüminyum dökme heykelleri, rölyefleri ve ahşap üstüne yaptığı birkaç resminden oluşun sergi, plastik sanatlar alanının artık devrini tamamladığına, kavramsal ya da çağdaş başlığı altındaki sanat üretiminden başka seçenek kalmadığına inananlara en güzel yanıttı. Hanefi Yeter, altmış yaşına vardı ama yirmi yaşındaki coşkusundan, yaratıcılığından hiçbir şey kaybetmemiş. Anlatımının daha da olgunlaşması, zenginleşmesi cabası. Kısacası, bu yılın sergileri içinde beni en fazla heyecanlandıran sergi Arz-ı Endam oldu.

***

Yılın son günü yakalama şansına kavuştuğum diğer sergi ise, Osmalı Bankası Müzesindeki “1908 İhtilaline Doğru Osmanlılar’ın Parisioldu. Edhem Eldemin küratörlüğünü, Bülent Erkmenin tasarımını üstlendiği sergi, II. Meşrutiyet’in 100. yılına en güzel armağandı. I. Meşrutiyetin hüsranla sonuçlanmasının ardından, Parise giden Türk aydınlarının Pariste yaşadıkları mekânları, etkilendikleri fikirleri ve bu fikirlerin İttihat Terakki ideolojisi üzerindeki etkilerini irdeleyordu.

Bu yıl, doğumunun 50. yılında andığımız büyük şair Yahya Kemal de aynı yıllarda Pariste yaşamış, ama Jön Türkhareketinin içinde yer almamıştı. Sergi ve sergi çerçevesinde hazırlanan belgeselde, Jön Türklerin yanı sıra Yahya Kemal gibi, onlarla birlikte hareket etmemesine karşın, Parisi benzer bir sevgi ve saygıyla kucaklamış aydınlarımızın görüşlerine de yer verilmiş. Yahya Kemal, Memleketi zindan, Avrupa’yı nurlu bir âlem gibi görüyordum... Bilhassa Paris hayalimin fevkinde bir yıldız gibi parlıyordudiyor. Kültürümüzün Batıya açılma sürecinde önemli bir dönüm noktası olan Jön Türk hareketini karalamak, dönemin aydınlarını İttihatçı - darbeci” klişesi ile yaftamakta birbiriyle yarışan siyasetçi-aydınlarımızın bu sergiyi kaçırmamış olmalarını dilerdim.

***

Ölümlerin, savaşların, ırkçılığın ve yoksulluğun damgasını vurduğu bir yıldan, yeni bir yıla adım atarken umutlu olmak, yarınlara inanmak mümkün mü ?

Büyük şair Turgut Uyar, 1984’te yayımladığı “Dünyada Dün Yoktur” şiirinde

“.. Dün var mıdır ?

bilmem ama yarın yoktur dünyada” diyordu..(*)

(*) Turgut Uyar, “Büyük Saat”, Yapı Kredi Yayınları 2002

vecdisayar@yahoo,com



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yine de İyimserlik 10 Ocak 2009
Dün Yok mu? 3 Ocak 2009
Karadeniz'e Bir Yolculuk 27 Aralık 2008

Günün Köşe Yazıları