Mehmet Güleryüz ustalığı

17 Temmuz 2015 Cuma

Resim sanatı uzmanlık alanım değil. Yıllardır iflah olmaz bir sanat tutkunu olarak, burnumla koku alarak gidiyorum sergilere... Lafı dolandırmadan söyleyeyim.
Uzun zamandır bunca etkilendiğim bir sergi anımsamıyorum: İstanbul Modern’deki Mehmet Güleryüz Retrospektif Sergisi’nden söz ediyorum. Küratörü, Levent Çalıkoğlu. 26 Temmuz’a dek uzatıldı. Bu fırsatı kaçırmayın, hâlâ görmedinizse, mutlak izleyin diye yazıyorum bu yazıyı.

Zincirin halkaları
Bu sergiyle Mehmet Güleryüz’e bir kez daha hayran oldum. Çok yönlülüğüne karşın hep kendi olmasına, sahiciliğine, inadına, azmine hayran oldum. Değişime karşın hep aynı çizgide ilerlemesine... Eleştirel düşüncesine, “dil” ve “ifade” arayışına, sınır tanımaksızın hep “yeni” olmasına... Sanatıyla sosyo- politik dünya arasında kurduğu ilişkiye... Hem çok yerel hem de bunca evrensel oluşuna...
Belki de ilk kez bu sergide onun bütünlüğünü bu kadar açık net kavradım. Resim, heykel, desen, tiyatro, performans, eğitmenlik... Hepsi onun arayışında bir adım... Bir öncekine eklenen yeni bir halka... Hepsi bir bütün... 60’lardan günümüze uzanan, inceden inceye işlenmiş ve devam eden bir süreç...
Sergiyi kaçırmamanız için, işte Mehmet Güleryüz’den iki alıntı:

Çetrefilli yolculuk
“Kendine özgü bir sanat düşüncesi kurmak ve buna uygun sanat dilini oluşturmak... Karar veren kişinin yaşam boyu bunu olabildiğince firesiz sürdürmesinin tek yolu, resim, tiyatro ya da yazın, hangi alanı seçmiş olursa olsun, sanatın sorularının çokluğunun, yaygınlığının, derinliğinin, kapsamının farkında olmasıdır. Sonra da bünyenizle neyi, nasıl cevaplayacağınıza karar verirsiniz; bu da sizin yönteminizdir ve sonra yavaş yavaş diliniz oluşur. Asıl önemli olan şu: Çalışma hedeflerinizi belirlerken hep kendi cüssenize uygun, başa çıkabileceğinizi düşündüğünüz, cevaplarını bulabileceğine inandığınız sorularla yetiniyorsanız; kısacası bu soruları cevaplarken karşınıza çıkacak olan yeni sorularla uğraşacak kadar cüretkâr değilseniz yeni düşünce deneyimleri kazanamaz ve kendi yolunuzu açamazsınız. Sanat, insanın akla ve duygulara dayanarak, fakat deneyimle edineceği bir üst sezgiyle kendi içinde yarattığı çetrefilli bir yolculuktur.”

Göze alabilmek
“Sanatçı olarak yaşamayı ister yeni seçmiş olsun ister bu işte ustalaşmış, şunu bilmeniz lazım: Sanatçı olmak biraz da insanın kendi bünyesinin ve çevresinin gitmezleriyle baş etmeyi tercih etmesi değil midir? Ressam, bu mücadeleyi, kendisi için değer taşıyan biçimler ve kavramlar üstünden yapmaz mı? Ustalık sanatın/yaşamın her bir sorusuyla tekrar tekrar boğuşmanın tadından vazgeçmemeyi göze almaktır. Ustalığını tescilleyip onun verdiği iktidar koltuğuna çakılmak, enerjinizin tükendiğini ve yeni önerilerde bulunamayacağınızı kabul etmektir. Oysa sanatçı olmak böyle bir üstünlükle dalga geçmeyi, ender olmanın verdiği ayrıcalıklı duyguyu silip kendini boşluğa bırakacak gücü bulmayı ister; daha önce denemediğiniz bir bilinmezin karşınıza çıkaracağı yeni güçlerle itişmeyi göze almayı gerektirir. Onlar karşısında sıfırlanmak pahasına! Yaptıklarını bozmayı ve onlardan apayrı şeyler yapmayı göze almadan sanatçı olunmaz!”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları