Olaylar Ve Görüşler

Altı yalan tek doğru

21 Temmuz 2015 Salı

Nükleer enerji hakkında bilmeniz gereken altı yalan, bir doğru var. Bunları biliyor muyuz?

 

Yenilenebilir enerjinin dünya genelindeki ihtiyacın karşılanmasına katkısı halihazırda daha fazla. Yenilenebilir enerji sektörü daha da gelişirse, dünya çapında milyonlarca insana iş imkânı sağlanabilir. Dünya iklimini korumak sadece yenilenebilir enerji ve bununla bağlantılı olarak enerjinin etkin kullanımı ve enerji tasarrufu ile mümkündür.
Peki, ya nükleer enerji? İşte bu konudaki altı yalan ve tek gerçek...
YALAN 1: Artık güvenli nükleer reaktör yapıyorlar
Fukuşima nükleer reaktörü dünyanın en güvenli nükleer reaktörlerinden biriydi. Ta ki deprem oluncaya kadar... Avrupa Radyasyon Risk Komitesi (ECCR) raporlarına göre Fukuşima’da 200 bin kişi kanser riskiyle karşı karşıya. Deprem olduğu sırada bakım nedeniyle kapalı olan 4. reaktör, atık çubuklarının açığa çıkması nedeniyle sızıntı yaptı. 2. reaktörde deprem sonrası açılan 20 cm’lik çatlak yüzünden on binlerce ton radyoaktif su denize karıştı.
YALAN 2: Ekonomik kalkınma sağlayacağız
Giderek artan ilk yatırım maliyetlerinden dolayı nükleer santralların ürettiği elektrik pahalı bir elektriktir. Belarus’a göre Çernobil Kazası’nda ortaya çıkan maliyet 235 milyar dolar. Bu, Türkiye’nin toplam ekonomisinin (GSYİH) üçte birinden daha fazla. 25 yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ her yıl Ukrayna ve Belarus yıllık bütçelerinin yüzde 5-9’luk önemli bir kısmını sadece Çernobil giderlerine ayırıyor. (Bu oran, oran olarak Türkiye’nin kamu sağlık harcamalarına denk)
YALAN 3: Tüm dünya nükleer enerji kullanıyor
Japonya nükleer santrallarını kapatacağını açıkladı. Almanya hükümeti 7 santralı kapattı. 2022 yılı sonuna kadar nükleer Altı yalan tek doğru enerjiden tümüyle vazgeçilmesi konusunda karar alındı. Çin hükümeti nükleer santral planlarını askıya aldı. İtalya’da nükleer santral kurulması konusu referanduma taşındı ve halkın yüzde 95’e yakını nükleere hayır dedi. İsviçre 3 yeni nükleer reaktör planını iptal etti ve 2034 yılına kadar nükleer santrallarını kapatacağını açıkladı.
YALAN 4: Nükleer enerji iklimi koruyacak. Nükleer enerji dünyadaki iklim değişikliklerini durduracak
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın da (IAEA) itiraf ettiği gibi, iklim değişikliğini durdurmak için hızla müdahale etmek gerekiyor ama nükleer enerjinin bu hızla yaygınlaştırılmasının imkânı yok. Dünya iklimindeki olumsuz gelişmeleri durdurmanın çaresi başka: Dünya iklimini korumak sadece yenilenebilir enerji ve bununla bağlantılı olarak enerjinin etkin kullanımı ve enerji tasarrufu ile mümkündür.
YALAN 5: Nükleer enerji istihdam yaratacak!
Rüzgâr enerjisi istihdam yaratmakta, nükleer enerjiyi geçti. Nükleer enerji yüksek sermaye, yenilenebilir enerjiler ise yoğun insan emeği gerektiriyor. Almanya örneğinde de görüyoruz ki, 2002 yılında nükleer enerji sektöründe yaklaşık 30 bin insan çalışırken yalnızca rüzgâr enerjisinde çalışan insan sayısı 53 bini geçiyordu.
Genel enerji üretimindeki payı düşük olmasına rağmen, tüm yenilenebilir enerji dalında çalışan toplam insan sayısı 120 bin civarındaydı. Yenilenebilir enerji sektöründe çalışan insan sayısı her gün artıyor. Yenilenebilir enerji sektörü daha da gelişirse, dünya çapında milyonlarca insana iş imkânı sağlanabilir.
YALAN 6: Enerji ihtiyacının karşılanması için nükleer santrallara muhtacız
Nükleer enerjinin önemini vurgulamak için atom endüstrisi, nükleer enerjinin elektrik üretimindeki payına dikkat çekiyor. Oysa nükleer enerjinin, dünya genelinde enerji tüketimindeki payına bakıldığında, insanlığın enerji ihtiyacının karşılanmasında hemen hemen hiç öneminin olmadığı ortaya çıkıyor. 2011 yılında, nükleer elektrik, dünya enerji gereksiniminin yüzde 6 kadarını karşıladı.
TEK DOĞRU: Güneş, rüzgâr, su ve organik atıklardan elde edilecek enerji tüm ihtiyacı karşılar!
Dünyada kullanılan toplam enerji miktarından daha fazlasının 2050 yılında sadece yenilenebilir enerjiden elde edilebileceğini enerji sektörü ilgilileri dahi kabul ediyorlar. Dünyanın enerji ihtiyacı, güneş enerjisiyle ısıtma ve elektrik üretme tesislerinden, rüzgâr santrallarından, barajlardan ve organik atıklardan enerji üreten farklı teknolojilerden karşılanabilir.
Aynı zamanda dünyanın enerji ihtiyacındaki artışı sınırlandırmak için enerji kullanımında tasarrufu sağlayan teknolojiler kullanılmalıdır. Güneş enerjisi sektörünün hızla gelişmesi, yeryüzünde sınırlı miktarda bulunan petrol, doğalgaz ve uranyum gibi hammaddeler için savaşların çıkmasını engellemek yolunda önemli bir adım olacak.  

M. UTKU ŞENTÜRK 
Maltepe Üniversitesi Doktora öğrencisi

                                                                                                

Sadece kınıyoruz, neden?

Birey olarak, ülkenin kentleşme ve mimarisindeki olumsuzlukları fırsat bulunduğunda dile getirmiş veya da mücadele etmiş olabilirsiniz, ancak geneldeki bozulmayı hiç kimsenin önleyemediği de yadsınamaz.

5Temmuz tarihli Cumhuriyet gazetesinin Sokak ekinde mimarlık camiasının tanınmış üç “DOĞAN”ı ile yapılan röportajı büyük bir ilgiyle okudum. Üç “Doğan”ın her biri Türkiye mimarisine hem uygulama alanında hem de kuramsal alanda önemli katkılarda bulunmuş saygın kişilerdir.

Toplum yararı
Bu değerli üç mimarın genelde dile getirdikleri, mimarlık mesleğini “kamu yararını artıran” bir meslek olarak değerlendiren, başka bir deyişle toplum yararını birey yararından daha fazla önemseyen mimarlarımızın görüşlerini yansıtmaktadır.
Değinilen görüşler, özellikle mimarlar odamızın yıllardır sürdürdüğü mücadelesinin temel felsefesini oluşturmaktadır.
Ülkemizdeki mimarlık ve şehircilik gelişmelerinden hoşnut olmayanların yıllardır dile getirdiklerini plansızlık, doğaya saygısızlık, bilimsel yaklaşımlardan uzaklaşma, hızlı nüfus artışı, kent topraklarının talan edilmesi, kaçak ve ruhsatsız yapılar, kimliksiz yapılaşma, yeşil alanların ve tarihi yapıların yok edilmesi, kent içi ulaşımın yetersizliği gibi olgularda kategorize etmek olanaklıdır.
Bu yukarıda saydığımız olgulara yönetim ve politik erklerin yetersizliğini de ekleyebilirsiniz.
Peki, bu beğenmediğimiz olgularla dolu düzeni acaba “nasıl sağlıklı hale getirebiliriz” diye hiç düşündük mü? Veya bize ters gelenleri değiştirmek için yeterince çaba gösterdik mi?
Kuşkusuz, birey olarak, ülkenin kentleşme ve mimarisindeki olumsuzlukları fırsat bulunduğunda dile getirmiş veya da mücadele etmiş olabilirsiniz, ancak geneldeki bozulmayı hiç kimsenin önleyemediği de yadsınamaz.
Hele son kırk yıldır mimarlar odasının bu konudaki olağanüstü mücadelesi, her türlü takdire şayan olmasına karşın, örneğin İstanbul’daki yanlış gökdelen uygulamalarının İstanbul’u tanınmaz hale sokmasını engelleyemedi.

Doğal siluet
İster, Beykoz Koyu’ndan, isterseniz Adalardan motorla limana gelirken bakın, İstanbul Yarımadası, Beyoğlu, Harbiye, Levent ve Boğaziçi’nin oluşturduğu siluet gökdelenlerle boynuzlanmıştır. İstanbul Boğazı’nın doğal silueti salt ön görünümün belirlediği bir çizgi değildir. Geri görünüm ve etkileme ve ötesi alanlar da inşa edilen her gökdelen Boğaziçi’nin doğal siluetini etkiler.

Peki, ne yapmalıyız?
Yapılması gerekenlerin başında halkımızın, anaokuldan üniversite sonuna kadar, kentleşme, mimarlık ve çevre konularında örgün bir biçimde eğitilmesi gelir. Diğer hususlar ise, kent yöneticilerinin kentleşme, mimarlık ve çevre konularında sürekli eğitilmeleri, kent yönetiminin şeffaflaşması, imar ve kentleşme konularında uzman mahkemelerinin oluşturulması ve yargılamanın hızlandırılmasıdır.
Ayrıca, toprak rantı konusundaki önerim, planlama sonucunda ortaya çıkan rant olgusunun büyük bir bölümünün kamuya dönmesini sağlayacak yasaların Büyük Millet Meclisi’nden çıkarılmasıdır.
Yukarıdaki önerilerim olmayacak şeyler değildir. Ancak bunları gerçekleştirmek için bilinçli politikacılara ihtiyaç vardır. O doğru politikacıları da seçmek yine halka düşmektedir.
Halk bilinçli ve doğru eğitilirse, kuşkusuz doğru politikacıları da seçer...

Prof. Dr. METE TAPAN  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları