Ateş çemberi

25 Temmuz 2015 Cumartesi

"Gözlerimizin önünde yüz binlere varan rakamlarla yabancı paralar çanta ve poşetler
le bankalara getirilmekte, tekrar alınıp götürülmekte, Avrupa ülkeleri plakalarını taşıyan araçların alınıp satıldığı açık pazarlar kurulmakta, gerçek olup olmadığı anlaşılamayan araç plakaları insanların ellerinde dolaşmakta, her köşede yasal olmayan alışverişler ve pazarlıklar yapılmaktadır…
Suriye’de yaşanmakta olan savaş şartlarının benzerleri, ülkemizde de giderek yaygınlaşmaktadır. Savaşmakta olan her iki gruptan insanların silahları ve diğer donanımları ile birlikte sınır tanımadan, istediği zaman savaşmaya veya yağmalamaya gidip, istediğinde geri döndüğü, ülkemizde silah ve cephane temin edebildiği, yaralıların ambulanslarımızla hastanelerimize getirilip tedavi edildiği, giriş ve çıkışların güvenlik güçlerimizin gözleri önünde veya bilgileri dahilinde gerçekleştiği gibi olaylar artık her yerde açıklıkla görülmekte ve konuşulmaktadır…
Bu şekilde yaşayan ve kim olduğu bilinmeyen, kontrol dışı, kayıtsız, hayatı hiçe sayan birçok cahil insanın günün birinde ülkemizde her türlü illegal işlerde kullanılabileceğini düşünmek bile, toplum içerisinde yaşayan korunmasız sade insanlara endişe vermektedir…
Böyle bir ortamda her türlü olayın gerçekleşebilmesi çok kolay ve doğaldır…
Asayişsizlik, illegal ticaret şartları, büyük tutarlardaki yabancı para hareketleri, başıboş gezen yabancıların çokluğu ve bunların giderek çevreye yayılması ve herkesçe malum benzeri olaylar, Türkiye gibi onurlu, bölge lideri olmaya aday, bölgeye barış getirmeye çalışan bir ülkenin duyarlı vatandaşları olarak bizleri gelecek hakkında düşüncelere sevk etmektedir…”
Üstteki satırların yazarı artık yaşamıyor. Hatay Cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen’in yeğenlerinden olan Nur Ataç bu satırları bundan 2.5 yıl önce, Şubat 2013’te dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a yazmıştı.

Göz göre göre...
Doğu Cephesi’nde Kazım Karabekir’le Milli Mücadele’ye katılan Nazmi Ataç Paşa’nın oğlu olan ve köklü tarih bilincine sahip bir aileden gelen Ataç, HataySuriye sınırının kevgire çevrildiği ilk günlerden daha... Ankara’yı uyarmayı görev bilmişti.
Amik Ovası Çiftçi Birliği Başkanlığı’nı yapan Ataç, RTE’nin şahsında “devlet katına” yaptığı uyarıyı, “Olaylar tamamen anlatmaya çalıştığımız gibidir ve gerçektir. Daha uzunca bir süre ağırlaşarak devam edecek gibi görülmektedir. Süre uzadıkça ve olaylar arttıkça, tamir edilmesi de zorlaşmaktadır. Amacımız, bölgede yaşayan bir vatandaş olarak, yaşadığımız ortamı, endişelerimizi, görüşlerimizi devlet terbiyemiz hudutları çerçevesinde duyurabilmektir” diye sürdürüyordu.
Suruç katliamı ardından bir astsubayın IŞİD eliyle Kilis’te şehit edilmesi üzerine, “Sağnak”ta daha önce de bahsettiğim bu tarihi “Nur Ataç mektubunu” hatırladım.
IŞİD’ciler yaralı bir militanlarını, şimdiye dek yaptıkları üzere Türkiye’ye getirmek istemişler. Asker izin vermeyince, “pusu kurup ateş açmışlar”…
Sonrası malum. Kanlı çatışma ve karadan, havadan operasyonlar…
Felaket bu kadar mı göstere göstere gelir?
Türkiye’yi 13 yıldır adım adım Ortadoğu bataklığına sürükleyen AKP iktidarları, bugüne değin her düzlemde uyarıyı göz ardı etti.
Esad, IŞİD, PKK gibi birbirleriyle savaşan tüm güçlerle kendisini bugün “düşman safta” bulmak gafletini gösteren Ankara’nın ayakları yere basmayan Ortadoğu politikasının “tehlikeleri”, yıllar içinde en üst düzey uzmanlarca dillendirilegeldi ve heyhat! hiçbir netice alınamadı.
Sıradan yurttaşların” yaşamları etrafında yaptıkları gözlemler de bir işe yaramadı…
Burunlarının dikine gide gide Türkiye’yi dünyanın dehşetle izlediği böyle bir ateş çemberine sokan iktidarın temsilcileri bugün hâlâ Davutoğlu’nun yaptığı gibi “Türkiye Suriye’de herhangi bir savaşın parçası haline gelmedi, gelmeyecek. Türkiye çok güçlü bir devlet olduğunu ortaya koydu” diyerek konuşabiliyor.
Kendimi hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim.
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sevgiliye Mektuplar 24 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları