Erdoğan İki Ateş Arasında

07 Ocak 2009 Çarşamba

Israil, on birinci gününe giren Gazze saldırısını , karadan, havadan ve denizden sürdürüyor. Üçte biri çocuk, 500ü aşkın Filistinlinin yaşamını yitirdiği, 2 bin 500e yakınının da yaralandığı bu ilan edilmemiş savaşı durdurmak amacıyla arabuluculuğa soyunan ülkelerin arasında, elbette Türkiye de var.

Bir bölge ülkesi olmanın yanı sıra, nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olan Türkiyedeki bugünkü iktidar, kendisinin de özellikle bölgedeki İslam devletleri üzerinde etkili olabileceğine inanıyordu.

Bu doğrultuda yaptığı girişimlerin sonuç vermeyeceğini anlamış olmalı ki, Başbakan Erdoğan pazar günü Antalyada İsraile ağır hücumlar içeren o konuşmasını yaptı. Yüklendiği arabuluculuk görevi henüz tamamlanmadan Erdoğanı böylesine hiddetlendiren nedenlerin arasında tarafların ateşkes önerilerini reddetmelerinin dışında, Filistin topraklarındaki ölüm ve ağır yaralanmalar nedeniyle Türk kamuoyunda oluşan tepkilerin de büyük katkısı var.

Pazar günü çeşitli kentlerde İsraile karşı düzenlenen mitinglerden özellikle bir tanesi, AKP yönetimini özellikle etkilemiş olmalıdır. Ekim sonunda toplanan Büyük Kongre ile Numan Kurtulmuşu lider seçen Saadet Partisi , İstanbulda ağır hava koşullarına karşın hem sayısal hem de katılımcıların sergilediği heyecan açısından önemli bir sınav verdi.

Radikallerin eleştirileri

Mitinge Ankaradaki evinden video aracılığı ile verdiği bir mesajla katılan Necmettin Erbakan, adını vermeden eski öğrencisi Erdoğanı Gö-revi layıkıyla yapmak başka bir şeydir, bir şey yapıyormuş gibi görünmek başka şeydir. Laf yetmez. Hareket, aksiyon ve çözüm gerekir sözleri ile suçladı.

Mitinge konuşmacı olarak çağrılan Hamas Temsilcisi, II. Abdülhamit ile Erbakanı bir arada gösteren ve her ikisinin de Siyonizm emperyalizmi karşısında yanılmayan liderler olduğunu vurgulayan bir altyazının bulunduğu poster ile kelime-i şahadet flamalarını da taşıyan kalabalığa, Osmanlının Filistin topraklarını korumak için verdiği şehitlerin yattığı Gazze Mezarlığından söz etti.

Saadet Partisinin yeni lideri Numan Kurtulmuş, hükümetten İsraildeki büyükelçimizi geri çekmesini ve askeri ihaleler ile eğitim uçuşları için verilmiş izinlerin iptalini istedi. Milli Görüşçüler için ayrı bir ağırlığı olan Konyanın semaları, İsrailin uçuş yeri olmamalıönerisi ile AKPyi sıkıştırmak istedi.

Son saldırı karşısında, iktidarın ayrı bir dış politikayı belirlemediğini söyleyen parlamento içindeki muhalefet partilerinin eleştirilerini sessizce izleyen AKP yönetimi, eski Hocaları ile yol arkadaşlarından gelen bu ağır suçlamalar ile somut önerilerin, kendi seçmenlerinde yaratacağı tepkiyi iyi hesap edeceklerdir.

Sorumluluk savunması

Başbakan Erdoğanın, Antalyadaki konuşmasında bir yandan İsrail hükümetine ağır suçlamalarda bulunması; öte yandan Biz sorumluluk mevkiinde olan kimseleriz. Çalışmalarımızı duygusallıkla değil; diplomasi ile sürdürmek zorundayız sözleri ile savunmaya geçmesi, o hesabı karşılamayı amaçlamaktadır.

Bu açıdan, 29 Mart yerel seçimlerinin hemen öncesinde İsrail ile Hamas arasında baş gösteren sıcak çatışma Erdoğan için hiç de hesapta olmayan bir olay olarak görülmelidir.

ABD, İsrail saldırısı karşısında, tribündeki seyirci rolünü üstlenmekle yetinmiyor. Saldırıyı düzenleyenlerin ellerini çabuk tutmasını isteyen bir tutum takındığını da Güvenlik Konseyinin hafta sonundaki danışma amaçlı toplantısında somut biçimde gösteriyor.

Bu nedenle de, Güvenlik Konseyinin geçici üyeliğinde dinamik görevler yapacağını düşünen Türkiyenin, İsrailin bir bildiri ile kınanmasını öneren Libyanın yanında yer almasının ağırlık taşımadığı, ABDnin vetosu sonunda anlaşılıyor.

Ortadoğudaki bu ateşin söndürülmesi için Türkiyenin ne yapması gerekiyor sorusunu, AKP iktidarı nasıl yanıtlamalıdır?

O yanıtı saptamak için dün akşam Çankayada buluşan Gül- Erdoğan ikilisinin çantalarındaki reçete önerileri arasında, sanırım önce Washington Post tarafından ortaya atılan, dün de Tel Avivde yayımlanan Haaretsz gazetesince yinelenen yorum yazısı da olmalıdır.

Yoksa ikinci bir Yemen mi?

Bölgeye, İslam ülkelerinin de katılımı ile oluşan, ağırlığını ve komutasını Türk Silahlı Kuvvetlerinin üstleneceği bir Barış Gücünün gönderilmesi.

Ucu tam anlamı ile açık bir görev önerisidir bu Mehmetçik için.

Sakın, pazar günü Kanal Dde yayımlanan Şeffaf Oda programında konuk olan, Yemen Türküsü söylenirken gözyaşlarını tutamayan Cumhurbaşkanı, yeni bir Yemen seferini onaylayacak imzanın sahibi olarak duygulanmış olmasın?

Faks: 0 216 302 82 08 obirgit@e-kolay.net



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları