Olaylar Ve Görüşler

Karadeniz yeşil olmalı

30 Temmuz 2015 Perşembe

Yeşil Yol projesi fırtınası durduruldu. Ama bu fırtına geçmeyecektir. Bölgede rüzgâr gitgide daha hızlı, daha şiddetli biçimde esmeyi sürdürebilecektir.

Doğayı tahrip ederek taşla deniz doldurma işinin tadı damaklarında olanlar boş durmayacaklardır. Nasıl? Bir yol bularak saldırıyı durdurmayı sürdürebiliriz. Gelişen olaylar sürdürülebilir iyi bir geleceğin tesis edilmesinin nasıl olabileceği konusunda yol göstermektedir. Yerel nüfus ve topluluklarla bir “anlaşmanın” hayata geçirilmesini sağlayacak yöntemleri bulmak zorundayız.

Sit kararları
Koruma amacıyla ilan edilen üç adet “Milli Park” toplumla bütünleşmeyi sağlayamamıştır. Fırtına Deresi örneği ortadadır. Koruma amacıyla ikinci yöntemimiz sit kararlarıdır. Tarihi, arkeolojik, doğal sitler, 1., 2., 3. derece “Doğal Sit” olarak belirlenebilmektedir. Bu yöntemle 20’ye yakın sit kararı alınabilmiştir.
Bütün koruma alanları alanda dağılmıştır. Bir bütün oluşturmayan koruma kararlarıdır. Doğu Karadeniz’in korunmasıyla ilgili 1975 yılında Trabzon’da düzenlediğimiz toplantıda, Meryemana’dan Kaçkarlar’a kadar 600 km alanın 1, 2 ve 3. derece sitlerle korunmaya alınmasını önermiştik.
Dikkati çekmek için başlangıç olduğunu düşünebiliriz. Daha sonra verilen “Doğal Sit” kararlarının yetersiz olduğunu gözlemlemekteyiz.

İki öneri
Bugün sizlere koruma alanlarının genişletilmesi için iki öneri sunmak istiyorum.
1. Etkileşim-Geçiş Alanları kanalıyla koruma alanlarının genişletilmesi yöntemi.
* Milli Park ve Sit kararları sınırlı alanlarda kalmaktadır. Çok geniş bir “Milli Park” önerisi getirilememiştir. Sit kararlarında da aynı sorun yaşanmaktadır. Bu koruma alanları dışında gerçekten korunması gerekli alanlar bulunmaktadır. Onlara ya sıra gelmemiş ya da zaman yetersiz kalmıştır. Koruma kararlarını verenleri, kurtarıcı bir yol vardır.
* “Etkileşim-geçiş alanları”, sit alanlarının koruması etkisinde bulunan alanlardır. Etkileşim alanları yoluyla koruma alanlarını genişletebiliriz. Bölgenin büyük bir kısmını koruma kararları içine alabiliriz. Bu alanlar “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı”nca koruma altına alınabilir. 17 Ağustos 2011 tarihli “Kanun Hükmünde Kararname” ile bu kararlara olanak sağlanmaktadır. O halde, koruma bütünlüğünü etkileşim bölgeleri ile sağlayabiliriz.
2. Geniş kapsamlı “Biyosfer rezerv alanları” kapsamıyla koruma sağlanmasıdır.
* İkinci yöntem sorunun uluslararasına taşınmasıdır. Bunun için alanın bütününün “Biyosfer rezerv alanı” ilan edilmesidir. (MaB=Man and Biosphere). Biyosfer rezervleri, biyolojik çeşitliliğin korunması, ekonomik kalkınma ve kültürel değerlerin devamlılığı amacına yönelik çözümlere dönük temel bir yaklaşımdır. (UNESCO-MaB 2003-3) 01.
* Türkiye’de ilk Biyosfer Rezerv Alanı Artvin-Borçka bölgesinde ilan edilmiştir. Bu nedenle bir alışkanlığımız bulunmaktadır. Türkiye EURO-MAB’in Güneydoğu Avrupa Bölümü’nde yer almaktadır. Merkezi İtalya’dadır.
Biyosfer rezerv alanları kararını bu kanalla sağlayabiliriz. Biyosfer Rezerv alanı üç bölümden meydana gelmektedir: Mutlak koruma zonları, tampon zonlar ve geçiş zonları. Biyosfer rezerv alanları, diğer yasalarla koruma altına alınmış alanları da kapsamı içine almaktadır. (Milli Parklar, Dünya Miras Alanları, Ramsar Alanları vb.)
Koruma alanları birkaç amaç için belirlenirken “Biyosfer Rezerv” alanları çok amaçlıdır. Yerel halkın geleneklerini destekleyen yapı ve çevre koşullarına uygun tekniklerden yararlanmayı sağlamaktadır. Yerel nüfus ve topluluklarla bir “anlaşmanın” hayata geçirilmesi yöntemi ile büyük bir katılım örneği sunulmaktadır. (1) Biyosfer rezerv alanları iyi, sürdürülebilir bir geleceğin tesis edilmesinin nasıl olacağı konusunda yol gösteren bir mekanizmadır. (1)

Kaynak: 1 / www.macahel.org.tr./ zenginlikle/biyosfer-rezervi  

Prof. Dr. ORHAN KUNTAY



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları