Kim korkar IŞİD’den?

01 Ağustos 2015 Cumartesi

IŞİD’e Türkiye’den bakıldığında en çarpıcı gelen şey, konunun bu derece hafife alınması.
AKP iktidarının IŞİD konusundaki tavrı malum. Gelen geçen IŞİD’cilere karışılmıyor, ülkedeki yapılanmalara ilişilmiyor; gözaltındaki
militanlar serbest bırakılıyor vs.
Bu ayarda tolerans, Ankara ve IŞİD arasında “siyasi ideolojik yakınlık” olduğu iddialarını pompalıyor.
Peki siyasi iktidarın tutumu böyle de, kamuoyununki ne?
On günde Suruç unutuldu bile. Gündem, Suruç’taki IŞİD vahşetinden Selahattin Demirtaş’ın şeytanlaştırılmasına kaydı.
Felaketler zincirini tetikleyen IŞİD olgusunu masaya yatırmak yerine, olayın kurbanı olan kesimin siyasi hareketi ve liderini linç etmek yeğlendi.
Tüm bunları salt rejiyi yöneten “aklın” Makyavelizmi ile açıklamak yeterli değil.
Bir de o rejiye olanak sağlayan kamuoyu desteği var.
“Kürt siyaseti” kamuoyu nezdinde bu denli kolay şeytanlaştırılabiliyorsa; IŞİD radikalliği de o denli kolay görmezden gelinebiliyor.
Araştırma kurumu PEW, İslami aşırılık ve IŞİD algısı üzerinde geçende ülkeler arası karşılaştırmalı anket yayımladı. Suruç’tan iki gün önce yayımlanan araştırma, Türkiye’nin “IŞİD’den en az korkan ülke” olduğunu ortaya koyuyor.
21 ülkeli ankette yalnızca Batı ülkeleri yok. Pakistan, Ürdün, Malezya gibi Müslüman ülkeler de var. Bu ülkelerin hepsi, “İslami aşırılıktan” listenin son sırasındaki Türkiye’den daha çok korkuyor!
IŞİD’in merkez üssü Suriye ve Irak’ın dibindeki bir ülkedeki bu vurdumduymazlığa araştırmayı yapanlar da şaşırmış.
Bunu özellikle kayda geçiyorlar.
Cihadistan ve ‘homo İslamicus’
“Eliaçık’ın IŞİD açılımı” ile başlayan son dört yazıda dikkat çektiğim Cezayir asıllı sosyolog Khaled Fouad Allam’ın “Yan Komşudaki Cihatçı: IŞİD Evimizde” kitabı tam işte bu konuya, IŞİD’i hafife almanın basiretsizliğine dikkat çekiyor.
Kitabın ilk satırları “Ortadoğu’nun kalbinde yeni bir halifeliğin ilanının vehametinin henüz anlaşılmamış olmasına” yapılan vurguyla başlıyor.
Yazar vehameti şöyle özetliyor:
“Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüyle Ortadoğu’da kurulan kırılgan devletler ve sömürgecilik tarihinin gelgitleri arasında kendisine bir gedik açan cihatçılık; bu tarihi, 20. yüzyılın enkazı üzerinde yeni bir halifelik icat etmeye vardırana dek istismar ediyor...”
Ardından yazar şöyle devam ediyor:
“IŞİD tüm diğer köktenci grupların yapmadığını yaptı ve radikal İslamı; toprak ve kimlik bağı kuran bir halifeliğe dönüştürdü.”
“IŞİD’in teröre indirgenemeyeceğini” belirten sosyolog;
“halifeliğin” Müslüman Şark ile Batı arasında “ideolojik bir silaha” dönüştürüldüğüne işaret ederek; IŞİD’in bir “homo İslamicus” yaratma peşinde olduğunu savlıyor.
Eskiden imamların yaptığı “cihat çağrılarının” artık “facebook”tan yapıldığına parmak basan araştırmacı, böylece geleneksel İslam ile bağları kopartan bir “cihadistan” yaratılmış olduğunu söylüyor.
Eylemcilerin “canlı bomba” değil de, IŞİD’de “cihatçı” olarak tanımlandığına ısrarla dikkat çeken İslam uzmanı sosyolog; bu hususun IŞİD ile diğer terör örgütleri arasında fark yarattığını belirtiyor.

Hedef destabilizasyon
Bask terörü, Kızıl Tugaylar gibi örgütler “ulus devlet” içinde eylem yaparken, IŞİD küresel planda hareket ediyor ve “yurttaşlık bağı” tanımayan, kendilerini salt “Müslüman kimliği” ile tanımlayan militan gruplardan oluşuyor.
Bu militanlar, sıradan terör örgütleri gibi bağımsızlık savaşları ve hak talepleri için değil; salt “destabilizasyon” amacıyla şiddete başvuruyor.
Allam bunu “durumsal terör” olarak tanımlıyor.
Allam’a göre IŞİD, “durumsal terörü” demokrasinin destabilizasyonu için kullanıyor.
Türkiye’de hazirandan beri yaşananlar Allam’ın analizini destekliyor.
Yakın tarihin en kritik seçiminin arifesinde önce bir “IŞİD cihatçısının” pimi çekilmiş; ardından kurulamayan hükümet tartışmaları içinde Suruç bombası patlatılmış...
Yaşanan destabilizasyon gözler önünde.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları