Umudun gücü

02 Ağustos 2015 Pazar

Stratejiye kafa yoran tüm uzmanların üzerinde birleştiği şöyle bir değerlendirme vardı; mücadeleyi kazanmak istiyorsanız önce rakibinizin iradesini ve umudunu esir alın!
Bunu başardığınızda yolu çoktan yarılamışsınız demektir.
İrade, bir güç, kararlılık ve sarsılmaz bir hedef duygusu ise umut da onu motorudur. İçine umudu katmadığınız hiçbir mücadele başarıya ulaşamaz. Umudun hemen kendisiyle birlikte büyüttüğü bir başka önemli değer ise moral gücüdür. Bu güç olmadan yol alamazsınız.
Umut bir bakıma çok sıfırlı büyük bir sayının en başındaki 1 gibidir. Baştan o biri çıkardığınızda elinizde bir sürü sıfır kalır. Ama yan yana dizilmiş sıfırların en başındaki 1 durursa gücünüzü rakamlarla tarif etmek gerekirse milyondur, milyardır...
Gerçi atalarımız umut fakirin ekmeğidir, “ye Mehmet ye” demiştir ama bunda da bir olumsuzluk yoktur.
Umut, salt beklemek ve istemekten ibaret de değildir. Her şeyden önce umut emek ister.
Umut, verdiğiniz emek kadar büyür ve hiçbir zaman nankör değildir.

***

Peşrevi biraz uzattık ama umudun siyasetten toplumsal yaşama kadar her alanda yeniden önem kazandığı ve onu yok etmek, köreltmek isteyenlerin arttığı bir dönemden geçiyoruz.
7 Haziran seçimleri Türkiye için yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur.
Eline Kuran’ı, arkasına devlet gücünü, cebine hazineyi koyan Erdoğan, nihai hedefi başkanlık gücüne ulaşamamıştır. Bu tür dengesiz, orantısız güçle seçimlerin yapıldığı Ortadoğu ülkelerinde Erdoğan tipi gücü elinde bulunduranlar seçimlerden yüzde 80- 90’lık oy oranlarıyla çıkmışlardır. Örneğin Beşşar Esad, son devlet başkanlığı seçimine üç aday ile birlikte katılmış, yüzde 90’ın üzerinde oy almıştır.
Türkiye bir Ortadoğu ülkesi olmadığını, her şeye rağmen bir demokratik birikiminin olduğunu dosta düşmana ve Erdoğan’a göstermiştir.
Türkiye 7 Haziran seçimlerinden sonra 6 Haziran’dan daha demokratik ve özgürlükçü bir ortama girdi. Erdoğan’ın yayın organları Baykal görüşmesine dek başlık bile bulamadı.
Ancak kabul etmek gerekir ki Meclis Başkanlığı seçiminin ardından Erdoğan ve partisi fiilen tek başına iktidarı elde etmiş gibi davranmaya başladı.
Lafı eğip bükmeden Erdoğan’ın elde ettiği bu başarının altını çizmek ve bundan sonraki süreci ona göre değerlendirmek gerekir.

***

Erdoğan, yazının başında vurguladığımız gücü kendisi açısından tesis etti, muhalefet karşısında göreceli bir üstünlük sağladı. Ancak bu kabul edilemez. Seçmen nasıl Erdoğan’a Türkiye’nin bir Ortadoğu ülkesi olmadığını gösterdiyse, şimdi aynı şeyi siyasiler yapmak görevindedir.
Erdoğan, 7 Haziran sonuçlarını resmen tanımıyor. Yıllarca diline doladığı milli iradeyi hiçe sayıyor. Seçim öncesinde yüz yüze geldiğimiz pek çok yurttaş bize şunu söylemişti:
“Bunlar sandıkta kaybetseler bile gitmezler. Boşuna uğraşmayın!”
Yurttaşların bir bölümünde yerleşmiş olan bu kabullenmişlik demokrasimizi en hafif anlatımla yozlaştıracaktır.
Erdoğan’ın dayattığı iklim sürerse önümüzdeki seçimlerde oy kullanacak seçmen sayısı azalabilir. Kimi seçmenler, oyumuz işe yaramıyor, duygusuna kapılabilir. Buna kesinlikle meydan vermemek gerekiyor.
7 Haziran, Erdoğan’ın saltanatının bitirileceğini göstermiştir. Bunun arkasını getirmek gerekiyor. Bunu başarmanın yolu umudu yeniden yeşertmekten, “yapabiliriz” duygusunu güçlendirmekten geçiyor.
Gün, AKP’nin yalanlarına, oyalamalarına, tehditlerine meydan okuyup halkın 7 Haziran’da yeşerttiği umudu güçlendirme günüdür.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İYİ Parti çıkmazı! 18 Nisan 2024
Zafer sorumluluğu... 17 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları