İslâmi tüketim mi, İslâm’ı tüketim mi?

02 Ağustos 2015 Pazar

Türkiye, “tesettür tüketimi”nde dünya birincisi! Önceki günkü Cumhuriyet’ten aktaralım: İtalya-Torino’daki “Küresel İslâm Ekonomisi Zirvesi” kapsamında dünyanın önde gelen İslâmi giyim sektörü temsilcileri “Tesettür Giyim Forumu”nda bir araya geldi. Forum’da Torino Belediyesi Ekonomik Kalkınma Genel Müdürü Gianmarco Montanari, 2013 yılı İslâmi giyim harcamalarında 39.3 milyar dolarla Türkiye’nin birinci sırada olduğunu açıklamış. İkinci, 22.5 milyar dolarla Birleşik Arap Emirlikleri, sonrakiler de sırasıyla Endonezya, İran, Suudi Arabistan ve Nijerya.

Biraz daha zorlasak ikinci sıradaki ülkenin neredeyse iki katı harcama yapma noktasındayız! Maşallah mı demeli? Belki de Türkiye, Tayyip Erdoğan’ın 30 Mart 2014 yerel seçimleri sonrası balkon konuşmasındaki “Bu millet, ümmetin umududur” sözünü bir “tesettür şampiyonu” olarak hayata geçiriyor!..

Ama bir de yıllar önce İsmet Özel’in sarf ettiği bir söz var. Bazı kadınların başörtüsünü “cazibe unsuru” olarak kullandığını, bazı erkeklerin de bu kadınları çekici bulduğunu kaydeden Özel, “Örtmesin başlarını böyle düşünenler” diye sert çıkmıştı.

Bugün yukarıdaki haber doğrultusunda anlaşılıyor ki “böyle düşünenler” azalacağına alabildiğine çoğalıp sadece İslâm dünyası ile de sınırlı olmaksızın her yere yayılmış durumda. Çünkü haberin devamında öğreniyoruz ki aslında Türkiye’den sonra ikinci sırada BAE değil “Avrupa” var; Fransa, Almanya ve Britanya’da yaşayan Müslümanların yaptığı tüketim, 25 milyarın üzerinde.

Bu durumda “Türkiye’de İslamcılık Düşüncesi” adlı üç ciltlik dev eseri hazırlamış İsmail Kara’nın bu topraklarda İslamcılığın son ismi olarak İsmet Özel’i kaydetmesi kanımca daha da anlamlı hale geliyor! Başlarını “cazibe” için örten kadınlar, aynı zamanda İslamcılığın da üzerini örttü denilebilir!..

Daha genel deyişle dünya, İslâm’ı, “İslamcılık”tan öte bir yere taşıdı. Soğuk Savaş sonrası küreselleşen kapitalizm, tüketime endeksli ve “kültür endüstrisi”ne duyarlı işleyişi içinde düşünce, değer, inanç, âdet ve geleneklerden “sermaye” devşirirken İslâm’ı da ihmal etmedi. Helâl gıdadan helâl tatile, helâl “sex-shop”tan helâl şaraba ve işte helâl giyim, aksesuar, kozmetiğe kadar her şey bu sürecin ürünü (haberde “helâl oje”den de bahsediliyor).

Bunlar, küresel postmodern kapitalizmle uyarlı şekilde İslamcılığın bittiği ve “post-İslâmizm”in sökün ettiği dönemin verileri.

Post-İslâmizm’e bir başka yazıda da değindik; İslamcılıkla en keskin fark, onun “haram” saydığı kapitalizmi “helâl” saymak. Yani post-İslâmizm, “helâl kapitalizm” arayışına karşılık gelen bir pratik. İslamcılığın kapitalizmi nihayete erdirmeyi hedeflediği noktadan bir “mutasyon”la kapitalizmi hidayete erdirmeye geçiş...
Haberin devamında İran’a ilişkin sözler de postİslamizm’e geçişin bir diğer bariz örneği olarak alınabilir. Modern dünyada İslamcılık ve siyasal İslâm denince ilk akla gelen ülke İran’a dair 1980 ve 90’lı yıllarda Batı söylemini yapılandıran terim ve deyişler belliydi: Yönetimle ilgili “velâyet-i fakîh”, “merci-i taklîd” gibi hukuki pozisyonlar; Ayetullah Humeyni’nin ABD’yi “en büyük şeytan” ilan ettiği konuşma ya da Salman Rüşdi’ye ölüm fetvası; ve tabii “İslâmi fundamentalizm” tabiri...

Şimdi bakın İran’a ilişkin Batı söylemi, tesettür pazarı özelinde nasıl dönüşüm içinde: “İtalyan Ulusal Moda Zanaatı Konfederasyonu temsilcisi Silvio Cattaneo, nükleer programı konusunda uluslararası toplulukla anlaşmaya varan İran’ın ‘gelecekte fethedilmesi gereken pazar’ olduğunu söyledi ve ‘İranlıların modaya olağanüstü ilgisi var ve gayri safi milli hasılaları da yükselmekte’ diye konuştu.”

Bu söylemsel içerik, İran’ın da kapitalizm açısından artık anomali olmaktan çıkıp nasıl normalleştiğine işaret eden güzel, cezbedici bir örnek. Tıpkı 10 milyarlarca dolarlık tesettür kreasyonları gibi!..

Tabii bu noktada IŞİD gibi küresel cihat örgütlerinden ne haber diye sorulacaktır. Kestirme cevap, postİslâmizm’in “artı” kutbunda “Küresel İslâm Ekonomisi Zirvesi” varsa “eksi” kutbunda da onun olduğu, ama bunu başka bir yazıda ele almak gerekir.

(Düzeltme: Önceki gün RTÜK seçimlerine değindiğimiz yazıda maddi hatalardan hata beğenmişiz! Başkan’ın seçilemediği son oylamada adaylardan yana oy dağılımı yazdığımız gibi 4-4-1 değil, 4-3-1 şeklinde imiş; bir AKP’li üye seçime katılmamış. Daha vahimi, RTÜK’te bugüne kadar hiç kadın üye olmadığını yazmıştık, hâlbuki 1990’lardan bu yana üç kadın üye görev yapmış. Düzeltir, özür dileriz.)  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları