Medyaya Savaş ve Terör Tuzakları

03 Ağustos 2015 Pazartesi

Savaşın ve terörün egemen olduğu koşullarda gazetecilik yapmak kolay değil. Ama halk bugünlerde her zamankinden daha fazla gazetelere, medyaya gereksinim duyar; gerçeğin aktarılmasını, gerçekte ne olup bittiğini öğrenmek ister. Gazeteciler ise savaşın ve terörün ağır baskısı, tehditleri ile karşı karşıya kalırlar. Kendilerini egemen ideolojiye ya da iktidar güçlerine teslim etmiş olan medyadan söz etmiyoruz kuşkusuz. Bağımsız, nesnel gazetecilik yapmak isteyenlerden söz ediyoruz. Onlar da yani bizler de zehirli terör ve savaş havasının etkisinde kalabilir, gerçeği, yalnız gerçeği aktarmakta zorlanabiliriz.

Bekleyen tehlikeler
Öncelikle; savaşın ve terörün dili, jargonu bizi egemenliği altına alabilir. Kullanılan klişelerin kurbanı olabiliriz. Nefret dili sessizce haberlerimizin, yorumlarımızın içine sızabilir. Ama bizi daha kolayca etkisi altına alabilecek, kendi ilkelerimizle vurabilecek olan, nesnel, tarafsız olmaya çalışır, çabalarken yalan ile gerçek arasındaki çatışmada orta yerde durma yanlışına düşmek olur. Siyasilerin açıklamalarını aktarırken de yalan ile gerçek ilişkisi kimi zaman bizi ortaya, ortalamaya, sonuç olarak yalanın haklı olabileceği kanısını güçlendirmeye doğru sürükleyebilir. Kuşkusuz burada gerçeğin ne olduğu, nerede durduğu konusunda titiz bir çalışma yapmak, satırlar arasına gizlenmiş gerçeği ortaya çıkarmak gibi zorlu bir görev bizi bekler.
Bir ikinci tehlike, magazinin eğlencelik aktarımın tarafsız olabileceği yargısıdır. Bu da sık sık kendimizi yitirebileceğimiz oldukça geniş ve izlerin kolayca birbirine karıştığı bir alan. “Medya ve Savaş Yalanları” (Yordam Kitap) adlı konumuzla yakından ilgili bir derlemenin girişinde Lenora Forstel şöyle yazıyor: “Eğlencenin değer yargılarından arınmış olduğu miti, sinema filmlerinin ve televizyonların içine sinmiş sınıfsal, ırksal, cinsel ve siyasi eğilimler incelendiğinde tuz buz olmaktadır.”
Bir başka tehlike, savaş ve terör ortamında farkına varmadan terörün amaçlarına hizmet etmek olarak karşımıza çıkar. İçinde bulunduğumuz savaş, terör, dehşet günlerinde attığımız her başlığın, manşetin, yazdığımız her haberin, terörün, ki yalnızca dağlardan ya da intihar bombacılarından gelmez, ana hedefi, yaratmak istediği tedhiş yani yıldırma, susturma, etkisizleştirme, sokaktan uzaklaştırma, hak ve görevlerden korkutarak vazgeçirmedir. Manşetlerimizin, başlıklarımızın terörün bu amacına boyun eğmemek olduğunun bilinciyle yazılması, atılması gerekir. Attığımız başlıklarla terörün, tedhişin yani yıldırmanın ekmeğine yağ sürmekten kaçınmak yerinde olacaktır. Kimi zaman bunu halkı uyarma gibi haklı görünen safiyane bir niyetle yaparız ama sonuç terörün halkı yıldırma hedefine hizmet etmek olur.
Tarafsız olmayı ortada durmak, ortalamacılık olarak algılamayan, nesnelliği, gerçeğin yanında yer almayı, halkın, kamunun haber alma hakkını hiçbir koşulda terk etmeye yanaşmayan, savaş yanlılarının ve teröre boyun eğmeyen medyanın işi zordur. Ama vazgeçmek onun karakterinde yazmıyor.

Savaşa ve teröre karşı
Cumhuriyet gazetesinin her kesime hitap etmek istemesini ve tirajını arttırarak daha fazla okunan gazete olmasını haklı bulduğumu bir okur olarak kendime itiraf ediyorum. Yalnız bir hususu belirtmek isterim. Cumhuriyet’in siyasi bir günlük gazete olması dolayısıyla manşetleri siyasileri, hükümeti ve diğerlerini etkilemeye yönelik olmak zorundadır. Yaşadığımız son birkaç ay içerisinde sayamadığım kadar terör olayı yaşandı. Sivil insanlarımız her gün hedef alınıyor. Ülkemizin onuru olan askerlerimiz şehit oluyorlar. En son duyduğum şehit haberi ise ilçe jandarma komutanıdır. Ölen her asker ile ben de ölüyorum, öldüğümü hissediyorum, parçalara ayrılıyorum. Belki yarın bir terör saldırısında ben de öleceğim, kim bilir?
Cumhuriyet terör yüzünden, Bahriye Üçok ve Uğur Mumcu gibi nice değerli aydınını yitirmiş bir gazete olarak terörün önemini en iyi anlayan gazetedir. Ben bir vatandaş olarak bu “yaşadığımız terör olaylarına lanet” ederken “savaşa hayır” diye bağırıyorum. Belki siz beni Cumhuriyet olarak duyarsınız ve gazete olarak manşetten ya da sürmanşetten “teröre lanet olsun” başlığını girersiniz. Magazin haberciliği Cumhuriyet’e yakışmıyor, en azından ben yakıştıramıyorum. Falanca kişi falanca kişiyle görüntülendi, falanca kişi topuğundan vuruldu vs, vs, vs... Ülkemizde zaten “okyanus medyası” ve “bulvar gazeteciliği” yeterince var. Kaliteli haber yapmak sizin işiniz olsun (MİT TIR’larında silah kaçakçılığı gibi), boşverin magazini okyanus medyası yapsın. (Zaten fazlasıyla yapıyor). Saygılar... Anıl Vural
Okur Temsilcisi’nin notu: Cumhuriyet gazetesi terör ve savaş karşısında en açık net tutum alan gazeteler arasındadır. Terörü lanetleyen başlıkları, manşetleri kaçırmış olmalısınız. Magazin haberleri konusunda da arkadaşlar titiz davranıyorlar ama belki arada gözden kaçanlar olmuştur.

KISA... KISA...
Işık yılı denilince...
Merhaba, internet sitenizde okuduğum, Kepler 452B ile Yerküre’yi kıyaslayan haberiniz hakkında bir yorum yapmak istiyorum: Haberde “Kepler 452B’nin sistemindeki yıldız, yani Kepler’in güneşi, bizim güneşimizden 1.5 milyar ışık yılı daha yaşlı” ifadesi var. “Işık yılı” zaman birimi değil bir mesafe birimidir ve ışığın bir yılda kat ettiği mesafe olan yaklaşık 9,460,800,000,000 kilometreye eşittir. Haberinizde geçen bu ifade, “ağabeyim benden 5 kilometre daha yaşlıdır” ifadesi kadar anlamsızdır. Saygılarımla... Dr. Yüksel Günal

Kurtulamayacak mıyız?
Artık kuşkum kalmadı. Bu köşede yayımlanan okur notlarının (en azından bir bölümünün) gazete ilgililerince dikkate alınmadığından eminim. “İnfaz” sözcüğünün yanlış kullanımına değindiğim not 13 Temmuz’da yayımlanmıştı. 24 Temmuz tarihli gazeteye bakın. Üzerinden on bir gün geçmiş. Birinci sayfadaki başlıkta “PKK iki genç polisi infaz etti” deniyor. O yetmemiş, dokuzuncu sayfada da “IŞİD’den kickbox şampiyonuna infaz” diye bir başlık var. Hadi bunu şampiyonun cezası infaz edildi diye yorumlayalım. Ama haber metninde de kişinin infaz edildiğinin iddia edildiğine değiniliyor. (Unutmadan, “kickbox”u bu yazımıyla yazmamız şart değil. “Kikboks” diye yazarak Türkçeye saygımızı gösterebiliriz pekâlâ.) Önceki notumu okumamış olanlar için yineleyeyim: İnsan infaz edilmez, karar (ceza) infaz edilir, yani uygulanır. Bu “infaz” sözcüğünü kullanma alışkanlığı yakamıza yapıştı, söküp atamıyoruz bir türlü. Çok istiyorsanız kullanın da bari doğru kullanın.... Emre Yazman

IŞİD dizisi
Merhaba, IŞİD hakkındaki yazı dizisini ilgiyle takip ettim. Aydınlatıcı bulduğumu ifade etmek isterim. Yazarlarla söyleşi de ayrıca faydalı oldu. Emeğinize teşekkür ederim. İyi çalışmalar... Sümeyra Akköse  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları