Milli irade ile idare

03 Ağustos 2015 Pazartesi

Seçimin üzerinden iki ay geçti. Çok sık dile getirilen “milli irade”yi yansıtmayan bir hükümet hâlâ işbaşında.
Meşru olmayan hükümet, Türkiye’yi savaşa soktu. İncirlik Üssü’nü açtı.
“Aman Türkiye’yi koalisyonsuz bıraktık görüntüsü vermeyelim” kaygısı nedeniyle CHP, AKP’nin “milli irade” temeli olmayan uygulamalarına ortam sağladı.
AKP’nin ipiyle kuyuya indi, şimdi o kuyunun dibinden MHP ile başlatılan temasları seyrediyor.
MHP ile görüşmelerin de oyun içinde oyun olduğunu herkes biliyor. Sosyalist Enternasyonal Başkan Yardımcısı, CHP’li Umut Oran’ın dediği gibi:
“45 günlük sürenin ardından erken seçim kararının Cumhurbaşkanı tarafından değil de TBMM’nin alması sağlanarak seçime mevcut hükümetle gidilmesi planları yapılıyor. Cumhurbaşkanı erken seçim kararı alsa, dört partinin vereceği bakanlarla bir bağımsız seçim hükümeti kurulacak ve 13 yıllık usulsüzlükler, yolsuzluklar ortaya dökülecek, seçim döneminde AKP mahvolacak, tüm dertleri bunu önlemek.”
Milli iradeye gelince... Şimdilik durumu idare etmek için bulunmuş süslü bir söz olarak kullanılıyor.

Feda edermiş
Her şey Saray’ın ve yakın çevresinin bekası için... Niçin bölücü şiddet örgütü ile masaya oturduysa, onun için kalktı.
Çözüm diye diye Türkiye, son seçimle Kars’tan Adana’ya kadar keskin bir çizgi ile siyaseten fiilen bölünmüş oldu.
Bu bölünme umurunda bile değil. Bölgede kaptırdığı oyları geri alıp tek ve tam yetkili sultanlık için savaş çığırtkanlığına başladı.
Elinden silahı bırakmamış olanla “barış” yaptıklarını ilan ediyorlardı. Kirli bir pazarlıktı, tutmayacağı belliydi. Tutmadı ve kan denizinin dalgaları her evin kıyısına yeniden çarpmaya başladı.
Ahmet Davutoğlu diyor ki:
“Evlatlarımızı da, kendimizi de feda ederiz.”
Evlatlara ne olduğu ortada. Her gün ölüyorlar.
Ya Davutoğlu? Neyini feda ediyor, söyler misiniz?

Övünülecek kıyım ve talan
AKP, Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri ile Efes’in UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınmasıyla övünüyor.
Övünmek bir işe yaramaz. Dünya miraslarını öncelikle korumak gerek, korumak...
Müzisyen ve çevre dostu Cihan Gülbudak, sosyal medyada doğa ile tarihi eserlerdeki kıyım ve talanın sıralamasını yapmış. İşte ondan bir özet:
Tarihi Limyra bölgesinde, Finike’ye özgü Limyra taşı çıkarılıyor. Maden hafriyatlarıyla ormana açılan yollar, işletme ruhsatları dolduğunda açıldığı gibi bırakılıp gidiliyor.
Ağrı İshakpaşa Sarayı’nın duvarları cam bir tavanla örtüldü.
Beyazıt Yangın Kulesi’nin üzerinde baz istasyonu yükseliyor.
3. Boğaz Köprüsü’nün bağlantı yolları nedeniyle Demirciköy, Çiftalan, Rumelifeneri ve Zekeriyaköy’de orman kıyımı gerçekleşti.
Fatsa Bahçeler Köyü’nde siyanürle altın arayan Altıntepe Madencilik şirketi, 100 dönümlük alanda ağaçları kesti. Diğer şirket Özaltın Madencilik ise, maden sahası içinde kalan 200 dönümlük Kayatepe arkeolojik SİT alanının SİT alanı statüsünden çıkarılması için Ordu İdari Mahkemesi’ne başvurdu.

Akıl
Eğitimci yazar Nusret Ertürk, Osmanlı’da ilk basımevini kuran İbrahim Müteferrika’dan bir söz aktardı. Padişah 1. Mahmut, Müteferrika’ya Osmanlı ordusunun gerileme nedenlerini sormuş. Müteferrika, “Sultanım” demiş, “artık günümüzde devletler dinden ve geleneklerden gelen kurallarla değil, akıl ve bilim ilkelerine göre yönetilmektedir.”
Epeydir aklımızı yitirdiğimiz için bu anı bugün bize masal gibi geliyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Şamar örnekleri 6 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları