Mümtaz Soysal

Başarısızlığın Nedenleri

11 Ocak 2009 Pazar

FİLİSTİN sorununda AKP diplomasisinin geldiği nokta, izlenen dış politika açısından üzerinde derinliğine düşünülmesi gereken derslerle doludur.

Başbakanın yoğun çabalarındaki başarısızlıktan sonra, Sarkozy-Mübarek formülünün ateş-keste önce kısmen başarılı olup Filistinin mazlumlarına biraz soluk aldırması, sonrasında da ciddiye alınarak sorunun çözümüne ilişkin bazı adımlara öncülük edeceğe benzemesi birçok bakımdan öğreticidir.

Her şeyden önce, Başbakanın ilk günlerden başlayarak fazla telaşlı bir görünüm vermesi, birtakım kuşkular uyandırmıştır.

Başkentten başkente koşuşturması, gerçekten iyi niyetli fakat fazla duygusal bir çaba mıdır? Yoksa, Olmert görüşmesiyle İsrailin hava ve kara harekâtından haberli olup da Filistine duyurmamış olmanın verdiği suçluluk duygusunu ya da kabahatini örtbas etme gayretinin sonucu mudur?

İyimser ve hoşgörülü bir bakışla, Başbakanın davranışlarında iyi niyetli bir Müslümanca davranışın telaşı sezilse ve bu bakışla fazla eleştiriden kaçınılsa bile, bu ölçüde duygusallık ve taraflardan birinin duyarlılığını hesaba katmayan bir umursamazlık acaba uluslararası arenada ciddi roller oynamaya heveslenen, ama yeterince deneyimli olması gereken bir devlet adamına yakışmış mıdır?

Konunun AKPnin dış politikasına ilişkin yönleri çok daha önemli.

Birincisi, Türkiyenin dış ilişkilerinde, vaktiyle uzun süre görüldüğü gibi, devlet politikasıdenebilecek, dolayısıyla bütün organlarca uyum içinde yürütülecek bir nitelik var mı? Yoksa bu ilişkiler, deneyimsiz bir ekipçe deneyimli diplomasiyi bile dışlayan bir anlayışla mı yürütülmektedir?

İkincisi, Erdoğanın başarısızlığına karşı Sarkozy-Mübarek ikilisinin kısmen de olsa başarı sağlamasının gerisinde Türkiyenin Avrupa Birliği ve Akdeniz politikalarına ilişkin bazı sonuçlar mı yatmaktadır? Fransanın, yalnız şimdiki devlet başkanı döneminde değil, çok öncesinden beri Ankaranın tam üyelik hevesine sıcak bakmadığı biliniyor. Türkiyenin de, yalnız bu iktidar döneminde değil, eskiden beri ABye yakın bir Akdeniz dayanışması yönündeki telkinlerden pek hoşlanmadığı da malum. Mısır, bu durumu iyi kullanıp o yönde çaba göstermiş ve böylece Fransanın gözünde diplomatik bir ağırlık kazanmış durumda. Son başarıda bu ağırlığın rolü kendini belli etmiyor mu?

Buradan kalkarak, Fransayla ilişkileri geliştirmenin, biraz da ABDnin ve İngilterenin etkisiyle, ikinci plana itilmesini bu sonuçla ilişkilendirmek yanlış olmaz. Bu geriye itiş, Parisin tam üyelik ve soykırım gibi konulardaki tersliğine dayandırılsa bile, herhalde böyle bir tutumun Türkiyenin dış politikasını pekâlâ değerlendirilebilecek bazı olanaklardan yoksun bıraktığı da bir gerçektir.


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Çelişki Korkusu 19 Mart 2014
Acı 14 Mart 2014

Günün Köşe Yazıları