Kuşkulu seçime doğru

13 Ocak 2009 Salı

Seçmen listeleri yine askıda ve yine ev olmayan yerde seçmen, seçmen olmayan yerde ev gözüküyor. Değişen bir şey yok. Yüksek Seçim Kurulu yine seyirdeydi ve vatandaş Haluk Yalvaç, YSK’ye başvurdu:

“29 Mart’ta yapılacak olan yerel seçimlerde, yurttaşlar olarak kullanacağımız oyun namusundan endişe etmekteyiz. Özellikle seçmen kütüklerinin hazırlanmasında YSK dışında bir devlet kurumunun çalışmasının esas alınması; ayrıca oluşan, belirlenen aksaklıkların giderilmesi yerine, sorumluluğun tümüyle YSK’ye bırakılması, seçimlerin güvenilirliğini şimdiden tartışılır duruma getirmiştir. YSK, ilgili yasa gereği olduğunu söyleyerek, seçmen kütüklerini kendilerine verilen TÜİK bilgileriyle hazırladığını belirtmiştir.

YSK, seçmen listelerini bir kez daha askıya çıkarmayı, bu süre içinde yapılacak itirazların değerlendirilmesini yeterli bulmuştur.

Sorun daha derin ve açık olduğu halde, neden bu seçimlerde parmak boyanmasını düşünmüyorsunuz? Yurttaşlar olarak 29 Mart 2009 seçimlerinde parmak boyanmasını talep ediyoruz.”

Bir kez daha yineleyelim: Önlem almadığı takdirde YSK, kuşkulu bir seçim yüzünden tarih önünde sorumlu olacaktır!

Mustafa Necati’den hayat bilgisi

Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği, devrimci Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati’yi kuru kuru anmak yerine, onun adına içten, bir o kadar da ciddi ve akademik bir sempozyum düzenledi. Necati Bey’in Kuvayı Milliyeciliğinden tutun gazeteciliğine, İstiklal Mahkemesi Başkanlığı’ndan tutun eğitimciliğine değin hemen hemen her üstlendiği görev konusunda derinlemesine bilgiler içeren bildiriler sunuldu sempozyumda.

Erciyes Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden Yard. Doç. Dr. Mustafa Şanal, tozlu çuvallar içinde neredeyse unutulup gitmekte olan bir tarihi ortaya çıkarmıştı örneğin... Hem Necati Bey’in döneminde kurulan ve Köy Enstitülerinin ilk denemelerinden biri olarak da kabul edilen Kayseri Zincidere Köy Muallim Mektebi’ne ilişkin bulduğu belgelerin dökümünü yaptı, hem de verileri yorumlayarak yeni bilimsel açılımlar getirdi olaya.

Ege Üniversitesi’nden Prof. Dr. Zeki Arıkan, günün tutanakları ve gazeteleri üzerinden Mustafa Necati’nin erken yaşta ölümüne ilişkin tartışmaları irdeledi.

Arkeolog Nezih Başgelen, Mustafa Necati döneminde çıkarılan ve yabancı ülkelere öğrenci gönderilmesine ilişkin yasayla yurtdışına giden değerli arkeologlar ile tarihçilere ilişkin geniş bilgiler verdi.

Eğitimci-yazar Mehmet Saydur’un aktardığı, Mustafa Necati’nin İstiklal Mahkemesi Başkanı olarak Kastamonu’da geçen günlerine ilişkin anısı ise, Türk devrimini yaratanların insancı yanları açısından eşsiz bir örnekti:

Mehmet Onbaşı, Fatma’ya sevdalıdır. Ayrılığa dayanamaz, kaçıp köyüne gider, Fatması ile özlem giderir ve birliğine dönüp teslim olur. Kaçtığı için İstiklal Mahkemesi önüne çıkarılır. Heyet, neden kaçtığını sorunca, “Cahillik yaptım, bağışlayın” der ve tüm içtenliğiyle neden kaçtığını anlatır.

İdamlıktır suçu, ama mahkeme heyeti, Mehmet Onbaşı’ya arkadaşları önünde 50 değnek vurulması kararı verir. Mehmet Onbaşı, cezayı duyunca aslan gibi kükrer:

- Arkadaşlarımın yanında dayak! Bunu Fatma duyarsa... Asılmaya razıyım reis bey...

Bunun üzerine Mustafa Necati’nin başkanlığındaki heyet bir kez daha toplanır ve kararını verir:

“Mehmet Onbaşı’ya on gün izin verilmesine, ilgili kaymakama da düğünü bizzat yapması için haber gönderilmesine...”

İzmir’deki Mustafa Necati Sempozyumu, bir ateşli devrimcinin, kısacık da olsa hayata neler sığdırılabileceğini gösteren dersleri ile doluydu...

Operasyon öncesinde

Makale, 3 Ocak günü Taraf gazetesinde yayımlandı. Polis Akademisi üyesi olan Önder Aytaç ile rahatsızlığını ileri sürerek Amerika’dan dönmeyen polis komiseri Emre Uslu’ya ait bu ortak makalede, Ergenekon çerçevesinde yargıya yönelik bir soruşturma açılması gerekliliğinden söz ediliyordu:

“Yargı herkese eşit olarak uygulanırsa ‘adalet’, yalnızca bazılarına uygulanırsa ‘zulüm’ olur değerlendirmesi, acaba yargı bağlamında da hâlâ geçerli midir? Her insan eşittir, ama bazıları diğerlerine göre daha fazla eşittir diye düşünenlere yargı bağlamında ne denebilir ki?

Öncelikle şunu söylemekte yarar var: Anadolu insanı artık yetişmiş ve ülkenin her yerinde hâkim, savcı, polis, asker, medya personeli, işadamı olarak çalışmaktadır. Artık yerine göre risk alabilmekte, eğer hatalı bir durum varsa, bunu açık ve seçik olarak ifade edebilmektedir. O halde endişe etmeye hiç gerek yok. O halde sıkı durmak gerekli. Eğer devlet işin arkasında ve Emniyet’in yanında dik duracak olursa, aydınlatılamayacak hiçbir gizli olay kalmayacak.”

Makale, şu tümcelerle bitiyordu:

“Acaba en kısa zamanda içinde, bir diğer ek iddianamenin gelmesi ile akla hayale gelmedik başka başka açılımlar ve temizlikler olursa ne olur? İnanın çok ama çok iyi olur.”

Rastlantıya bakınız ki, bu makalenin yayımından tam üç gün sonra Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun evinin de arandığı 10. Ergenekon dalgası yaşandı.

Şeşi beş...

Kürtçe yayın yapan devlet kanalı TRT- Şeş açıldı.

Anlaşılan o ki, federasyona beş kaldı.

Çelişki

Susurlukçular ile çetelere karşı savaş vermiş, çetelerin mağduru olmuşlar aynı kefede!

Olur mu?

Recep Tayyip Erdoğan savcılığa soyunursa, olur!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Şamar örnekleri 6 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları