Adnan Binyazar

Beğeni İlkelliği

14 Ocak 2009 Çarşamba

Geçen haftaki yazımın başlığıBilgisizliğin Kör Karanlığıidi. Karanlığıkörolmayanın da beğenisi ilkel...

TV, günlük yaşama öylesine egemen hale geldi ki, ekran kişileri nerdeyse 24 saat evin içinde. Medya, toplumun eğitimini sağlayacağına, birçok etkinlikte sergilediği davranış ilkelliği, dil kabalığı, gerçek dışı bilgilerle var olan değerleri de yok ediyor!

RTÜK, izlenebilirliği belli simgelerle sınırlayarak bunun önleneceğini sanıyor. Ne ki, sözlü medyanın kirliliğinden kurtulan, karşısında gazetelerin magazin sayfalarını buluyor.

***

Seçici üye durumundaki şarkıcı bir kadınla sunucu arasında aşk başlıyor. Aşk da, çağımızda sakızdan tez çürüyor; bugün âşık olan, ertesi gün ayrılıyor.

Şarkıcı-sunucu aşkının arasına söz yazarı-besteci bir işadamı girince ne aşk kalıyor ne meşk! Her şey bir açıklamayla bitiyor:

Takriben bir buçuk yıldır devam etmekte olan birlikteliğimizi, tüm çabalarımıza, birbirimize olan sevgi ve saygımıza rağmen yaşam tarzı ve karakterlerimizdeki farklılıklardan dolayı arzu ettiğimiz sonuca artık taşıyamayacağımızı görerek sona erdirmiş bulunmaktayız.

Bu açıklamayla, izleyiciler onca espriye, işveye, yakıcı bakışlara katlandıklarıyla kalıyorlar! Öyle ya kişinin birbirini taşıma-taşıyamama özgürlüğü var!

***

İlişkinin, araya başka birinin girmesiyle bozulması doğal.

Sadece Sevdimadlı bir şarkıyla, bir aşkı yıkıp yerine başka bir aşk inşa eden sevgilinin gönlünü fethetmek de az şey değil.

Bu beğeni kirliliği ortamında, şu şarkı sözünün güzelliğine(!) şapka çıkarılmaz da ne yapılır!..

Olmaz sana kalpten sitemim/Her ne dersem dilimden/Eğer seni incitirse bu kalp/İnan sökerim yerinden./Anlamıyorsun gönül derdinden/ Neler çektim elinden/Kaç kere kırdın, kaç kere üzdün/Beni perişan ettin sen/Yine de ah etmedim, yine de ah etmedim./Sadece sevdim, sadece sevdim ben.

***

Aşkını böyle dile getirmekte de bir aykırılık yok.

Bu sözlerin büyüsüne kapılıp aşkın başka kulvarlarında yarışa çıkan da seçiminde özgürdür.

Şu sorulara sağlıklı yanıt bulamıyorum; sıkıntım burada:

Neden halkı aydınlatması gereken kurumlar, birinin aşk yaşamasının ya da ayrılmasının gönüllü aracı oluyor?..

Yunus, Karacaoğlan, Nâzım, Dağlarca, Külebi gibi şairler yetiştirmiş bir ülkenin genç-liği, nasıl olur da, içinde kalpten sitem, incitme, yerinden sökmek, gönül derdi, kırılmak, üzmek, perişan etmek, ah etmekgibi, artık iyice aşınıma uğramış sözlerin geçtiği böyle bir şiirden hoşlanabiliyor?..

***

Beğeni ilkelleri, duygu körüdürler; ne güzelliklerin, ne gerçeğin ayrımındadır.

Öyle olunca, yaz aylarında Bodrumda sefa süren aydın kılıklılar, sokaklarda şu şarkının nağmesiyle göbek atıyorlar:

Üç gün üç gece/ Bodrumda eğlence/Yanımda Ceylan, Merve ve Ece/Teker teker ya da hep birlikte/Üç gün üç gece, sabaha kadar eğlence.../Kızı uçağa koydum/İki tane kız buldum/İyice yağladım, sonra güneşe koydum/İki saat beklettim, çıkarıp soydum/İkisini de yedim, ohhh doydum.

Kadının, yağlanıp güneşe yatırılan, güneşte iki saat beklettikten sonra soyulup yenilecekmeta durumuna düşürülmesi, bir toplumda duygu ve beğeni kirlenmesinin somut göstergelerinden biri değil de nedir?..

Şarkıya gelince; yalnızca düzeysiz mi, tiksinç de!..

[email protected]



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Benlik arayışları 19 Nisan 2024
Romeo ve Juliet 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları