İktidar gasbı

15 Ağustos 2015 Cumartesi

AKP’yi örnek alan İslamcı Ennahda ile laik Nida Tunus’u bir koalisyon çatısında bir araya getiren Tunus kadar olamadık.
Şartlar kuşkusuz ki farklı...
Laik “Nida Tunus” ikinci değil, 1. parti konumunda; iktidarın demokratik yoldan el değiştirmesine olanak tanıyan Ennahda’nın ardında 13 yıllık güç birikimi yok ve en önemlisi bir Tayyip Erdoğan faktörü yok.
Bu dinamikler, Batı’nın da büyük desteğini alan “Tunus mucizesini” mümkün kılmıştı...
Bizde ise bugün “yetki/iktidar gasbından” söz ediliyor.
Kılıçdaroğlu AKP’nin koalisyon teklif etmediğini” ve Davutoğlu’nun “görevi iade etmeme” israrıyla bir “yetki gasbı” yaptığını söylüyor.
Başka deyişle iktidar, “demokratik teamüller”le el değiştiremiyor.
Değişime takozu en başta RTE koyuyor.
Özetle bu bir sandık değil, “rejim bunalımı”.

Kırılma noktası 2007
Sorunun temelinde 7 yıl önce “oldubittiyle” yapılan “cumhurbaşkanlığı referandumu” var.
Parlamenter rejime “çift başlılık” ve “muğlaklık” getiren o akıl dışı oylama yapılırken; “Bu referendum demokrasimizde yeni bir kuralsızlık standardı oluşturacak” diye defalarca yazmıştım...
İtiraz edenlerin anında “Jakoben, faşist” diye damgalandığı ortamda israrla “Bu kuralsızlık geleceğimizi yönlendirecek” diye elimden geldiğince uyarmaya çalışmış, şunları söylemiştim:
Cumhurbaşkanı seçimi ve yetkileri meselesi, kritik bir kavşakta bizi tekrar yakalayacak. Referandumun açtığı büyük belirsizlikler, bir sorunlar yumağı olarak yeniden önümüze çıkacak. 21 Ekim’i (2007) ilerde kırılma noktası olarak hatırlayabiliriz” (29 Ekim 2007, Sağnak).
Bunları yazarken en yakın dostlarım dahi o zaman bana “İlahi!” diyordu: “Referandum bitti. Olay kapandı, kim artık ilgilenir? Çık bu konudan! Türkiye nasılsa sürekli kriz yönetimiyle idare ediliyor. Krizden krize yaşıyoruz. Sorunları bir sonraki krize dek –‘Allah kerim!’- öteliyoruz. Sabah ola hayrola! Hele bir sonraki kriz gelsin, bakarız!

Yahu parlamento kim?
O kriz şimdi işte burada. Geldi!
Erdoğan bugün bakın ne diyor:
Bakın şimdi aynı çevreler (cumhurbaşkanını) millet değil tekrar parlamento seçsin demeye başladılar. Yahu parlamento kim? Onlar milletin vekili, millet kim? Aslı. Aslın olduğu yerde vekilin hükmü olur mu?
Millet beni seçti. Ben ‘millet’im!” demeye getiriyor: “Benim olduğum yerde millletin vekilinin hükmü yoktur!
Kendi meşruiyetini, parlamentonun üstünde tutuyor.
Bu noktadan hareketle, “İster kabul edilsin ister edilmesin, Türkiye’nin yönetim sistemi bu anlamda değişmiştir” diyerek ekliyor:
Şimdi yapılması gereken, bu fiili durumun hukuki çerçevesinin yeni bir anayasa ile netleştirilmesi, kesinleştirilmesidir. Hem buna engel olup hem de ‘Cumhurbaşkanı her şeye karışıyor’ demek, yağmur altında yürürken ıslanmaktan şikâyet etmekten farksızdır.

Mussolini’nin aşağılaması
Bunlar aklıma Mussolini’nin “tarihi söylevi” olaraktan hatırlanan “Parlamento da kim oluyor?” mealindeki “Parlamento gri ve sağır bir kurumdur!” sözlerini getirdi...
Mussolini, diktatörlüğe giden bu “dönemeç” sözleri sarf ettiğinde Çizme’de siyasi bir belirsizlik vardı.
Kral ve Mussolini arasında “çift başlılık” yaşanıyordu.
Faşistler, parlamentoda diledikleri çoğunluğu alamamıştı…
Meclisi küçümseyen bu ifadeleri muhaliflere karşı artırılan bir gözdağı kampanyası ve siyasi cinayetler izledi.
Mussolini şiddet ikliminde seçim yasasını tekrar dizayn etti.
Acerbo yasası olarak bilinen yeni yasaya göre mecliste sandalyelerin yüzde 66’sını -mutlak çoğunluğu!- alabilmek için oyların yüzde 25’ini kazanmak yetecekti...
Arkası çorap söküğü gibi geldi.
Yeni yasayla gidilen 1924 seçimlerinden sonra muhalefet partileri ve muhalif yayın organları kapatıldı.
Fiilen diktatörlük kuruldu. İtalya, bir dünya savaşıyla çıktığı 20 yıllık karanlığa gömüldü.
Biz şimdi işte tam böyle bir “köprüden önceki son çıkış”tayız. Umalım 2015 Türkiye’sinin demokratik müktesebatı, 20’ler İtalya’sından fazla olsun...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları