Erinç Yeldan

Grexit'i Beklerken

30 Mayıs 2012 Çarşamba
\n

\n

\n

\n

İktisat yazını gündemindeki her soruna bir de renkli sözcük eklemekten geri durmuyor. Grexit de bu tür yeni söz oyunlarından. Sözcük, ilk olarak Citigroup ekonomistleri Ebrahim Rahbari ve Willem Buiter tarafından kullanılmış ve özü itibarıyla, İngilizce olarak Yunanistan (Greece) ile çıkış anlamına gelen exit sözcüklerinin kaynaştırılmasından oluşuyor. Ancak, yüksek sesle söylendiğinde Grexitin yarattığı büyülü ses dünyası, sanki bir mitoloji canavarının adım adım yaklaşmakta olduğu izlenimi uyandırıyor.\n

\n

Yunanistan borç krizinin yarattığı karmaşık duygular, Yunanistanın Avro bölgesinden çıkması ve Avrupa Birliğinin de teknik olarak sürdürülemez bir noktaya sürüklenme olasılığının güçlenmesine dönüşürken, Grexit adlı canavara nasıl karşı konulacağı sorusu iktisat siyasası gündeminin en güncel maddesini oluşturuyor. Ön tahminler, böyle bir olasılığın gerçeğe dönüşmesi halinde uluslararası ekonomiye maliyetinin 1 trilyon doları aşabileceği uyarılarını pekiştiriyor.\n

\n

Dolayısıyla, çözüm önerileri iki ana grupta toplanmakta: 17 Haziran seçimleri sonrasında oluşturulacak Yunan hükümetinin (ve halkının) kemer sıkma operasyonlarına, gerekirse kriz daha da derinleşir şantajlarıyla ikna edilmesi ve borç krizinin maliyetinin emek gelirleri üzerine yıkılması; ya da, Avrupa Merkez Bankası ve IMFnin fon desteği kullanılarak yeni kamu borç senetlerinin yaratılması ve bu fonlarla Yunanistan borçlarının çevrilebilir boyutlara çekilmesi.\n

\n

Ancak, her iki çözüm önerisi de küresel krizin Avrupa Birliği özelindeki yapısal yansımalarına çözüm üretmekten çok uzak kalıyor. Zira bu köşede daha önce birçok yazımızda da ifade ettiğimiz üzere, krizin çıkış nedenleri teknik bir uygulama hatasına değil, kapitalizmin doğrudan doğruya anarşik yapısına ve içsel dengesizliklerine dayanmakta. Avrupa özelinde söz konusu içsel dengesizlikler, öncelikle Almanyanın başını çektiği ücretlerin baskılandırılması ile oluşturulan ihraç fazlalarının Avrupanın çevre ekonomilerine boşaltılmasından kaynaklanmaktadır. İki Almanyanın birleşmesi sonucu ortaya çıkan olağandışı sosyal/kültürel konjonktür, Almanyada ücret maliyetlerinin neredeyse gönüllülük esasına dayanarak bastırılmasına ve dolayısıyla Almanyanın saldırgan bir ihracata yönelik büyüme modeli izlemesine olanak tanımıştı. \n

\n

Krizin ikinci yapısal ayağı ise, uluslararası finans tekellerinin yarattığı borçlanma senet ve türevlerinin, şimdi artık her şey değişik söylemiyle yükselen piyasa ekonomisi diye anılan gelişmekte olan Avrupaya ve diğer üçüncü dünya ülkelerine boca edilmesine dayanmaktaydı. Küresel çapta oluşturulan bol ve ucuz kredi, finansal kuralsızlaştırma (deregülasyon), denetimsizleştirme ve serbestleştirme politikalarıyla birlikte ülkemiz de dahil olmak üzere hemen bütün gelişmekte olan ekonomilerde tasarruf oranlarının gerilemesine, ithalata dayalı tüketim talebinin artmasına ve söz konusu ülkelerin reel sabit yatırımlardan uzaklaşarak, borçlanmaya dayalı bir spekülatif-yönlü büyüme modeline sürüklenmesine yol açmış idi.\n

\n

Dünya Bankası veri tabanından derlediğimiz veriler, 2005 ile küresel krizin patlak verdiği 2008 arasında Almanyada cari işlemler fazlasının milli gelire oranı yüzde 5ten, yüzde 6.3e yükseltilirken; cari işlemler açıklarının Yunanistanda yüzde 7.5ten, yüzde 14.8e; Portekizde yüzde 10ten yüzde 12.6ya; İspanyada ise yüzde 7.4ten, yüzde 10a (Türkiyede de yüzde 4ten, yüzde 6.5e) sıçradığını gösteriyor. Bu dönemde Yunanistanın dış borçları iki misli, Portekiz ve İspanyada ise 1.7 misli (Türkiyenin dolar bazında 1.5 misli) yükseldiği görülüyor.\n

\n

Dolayısıyla, krizi Yunan ve diğer ülkelerin halklarının tembelliğine bağlayan basit çözümlemelerin, aslında kapitalizmin küresel boyuttaki dengesizliklerinin yol açtığı tahribatın gözlerden kaçırılması amacını taşıdığını görmemiz gerekiyor.\n

\n

***\n

\n

Peki çözüm ne?\n

\n

Grexit, Avrupa kapitalizminin içine sürüklenmiş olduğu yapısal çarpıklıklar ve mevcut veriler altında kaçınılmaz gözüküyor. Bu gerçeğin sadece akademik iktisatçılarca değil, piyasa uygulayıcıları tarafından da yüksek bir olasılık olarak değerlendirildiğini düşünüyorum. Ancak, bu konuda bir de IMFnin vaktiyle Arjantin ekonomisinin borç krizinden elde etmiş olduğu dersleri anımsayarak sözlerimize son verelim. IMF, Arjantinin borçlarını yeniden yapılandırmasına olanak sağlayan moratoryum uygulaması sonrasında, 8 Ekim 2003 tarihli bir değerlendirme notunda şu görüşleri paylaşmaktaydı:\n

\n

Krizin aşılması hususunda, Arjantin krizinin seyri borç dinamiklerinin tersine döndürülemez olduğu noktada, borçların çok geciktirilmeden yeniden yapılandırılmasının önemini göstermekte. Borçların yeniden yapılandırılması artık kaçınılmaz olduğu noktada, bunu ertelemeye yönelik tedbirlere başvurmak krizin maliyetlerinin daha da yükselmesine ve çözümünün de daha karmaşık hale dönüşmesine yol açabilecektir.” (*)\n

\n

—————————————-\n

\n

(*)Lessons from the Crisis in Argentina IMF Policy Development and Review Department, 8 Ekim 2003. http://www.imf.org/external/np/pdr/lessons/100803.pdf\n

\n

\n\n



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları