Öztin Akgüç

Övgü mü? Aşağılama mı?

10 Haziran 2012 Pazar
\n

\n

\n

\n

Politik tartışmalarda, açık oturumlarda hatta bir iki istisna dışında yazılı medyada, mizah, nükte, espri, ironi, incelik, bilgi yok iken, günümüzde nezaket ve nezahet de kalmadı. Tasma, havlama sözcükleri de günlük politik tartışma diline girdi.\n

\n

Aslında havlama sözcüğü çoktandır politik jargonumuzda yer almaktaydı. Süleyman Demirele atfedilen olay, gerçek, otantik olmayabilir; yakıştırma da olabilir. Yazılı medyaya yansıdığı şekliyle, Demirelin başbakan ve parti başkanı olduğu dönemde, bir Demirel muhalifi, DYPye geçmek ister. Demirelin kurmayları, Efendim, bu kişiyi partiye almayalım; partimizi ve sizi aşağıladı; ağır eleştirilerde bulundu derler. Demirel bu görüşe karşı çıkar, Gelsin biraz da bizim taraftan karşıya havlasın yanıtını verir. Olay gerçek olmayabilir. Ancak açık oturumlara, yazılara, konuşmalara bakıldığında olay hayali de olsa yerinde bir yakıştırmadır. Gerçekten politikada, medyada bu işlevi, bu görevi üstlenmiş kişiler gözlemleniyor. Uygun kişiler bulunarak herhalde bir bedel ödenecek, övgü düzdürmek karşı tarafa sövgü yağdırma gücü veriyor.\n

\n

***\n

\n

Tasma, havlama, köpeğe benzetme bir övgü mü yoksa aşağılama mı? Kişinin algılamasına, değer yargısına, kendisini nitelemesine bağlı bir olay. Bu gibi nitelemeler kişiden kişiye farklı tepkilere, değerlendirmelere yol açar öznel bir durum. Nitekim Sayın Başbakanın nitelemeleri, benzetmeleri farklı tepkilere yol açtı. Bazı yazarlar şiddetle tepki, karşılık verdiler; tepki vermeyenler de kınadılar. Kimileri ise sessizliği yeğledi; kimileri de Sayın Başbakanı hoşnut edecek övgülerini, yorumlarını sürdürmeye devam etti; hatta kendilerine övgü payı çıkaranlar bile oldu. Tepkilerin farklı olması doğaldır; övgü veya aşağılama kişiden kişiye değişen değerlendirmelere yol açmaktadır.\n

\n

Kişiliği gelişmemiş, bilgi ve yetenek düzeyi sınırlı, kişisel başarısı olmayan, bir yerlere sığınarak, destek bularak yaşamını sürdürmeye çalışanların alıngan olmamaları, aşağılamaya aldırmamaları, yalakalığı, yaltaklanmayı sürdürmeleri doğaldır. Bu tür kişiler ister medyada, ister bürokraside, ister öğretim kurumlarında olsunlar, yalakalığı, yaltaklanmayı (tabasbus), övgü düzmeyi bir geçim yolu, yaşam biçimi olarak benimsemişlerdir. Eski ticaret kanunundan esinlenerek bir ifade kullanayım: Sanatı mutade ittihaz etmişlerdir. El öpme, iki büklüm olma, övgü düzme, güçlü gördüklerine yalakalık yapma, yaltaklanma, aşağılamaya tepki vermeme onlar için doğaldır. Bu kişilerin bir bölümü dış ve iç çevrelerce gerektiğinde kullanılmak üzere kazip şöhret olarak yaratılmışlardır, yeri geldiğinde bu amaca uygun kullanılmaktadırlar. Bu tür kişiler için diğer yaratıklardan esinlenerek yapılan benzetmeler aslında diğer yaratıklar için aşağılamadır. Kimi aşağılıyoruz? O kişiyi mi, yoksa benzetme yapılan hayvanı mı? Bazı kişiler için hayvan türü benzetme, niteleme yapıldığında, aslında aşağılanan kişi değil, o benzetilen hayvan olmaktadır.\n

\n

***\n

\n

Bu kişiler, kendilerine özgü yaratıklar için, lügatta sözcük, niteleme, sıfat bulmak da zordur. Sürüngen, sözcüğü, Evren-Özal dönemi yalakaları için kullanılıyordu. Bu dönemin yalakaları için yeni sözcükler türetmek gerekir, sürüngen nitelemesi bu kişiler için hafif kalır, hatta bir tür övgü gibi gelebilir.\n

\n

Türkiyenin önemli sorunu, tersine ayırım, negatif seleksiyonla kötünün iyiyi dışlaması, başarılı, kişilikli, nitelikli olanların sıralandığı içine sindiremeyenlerin bir şekilde toplumsal tacize uğramaları, toplumda politika, eğitim dahil birleşik kaplar kanunu gereği genel düzeyin en düşük seviyede oluşması ve bu tür eğilimlerin toplumsal yaşamda yarattığı kısır döngülerdir.\n

\n

Özgüveni, öz saygısı olmayan, kişiliği gelişmemiş, kendi nitelikleriyle değil, parti, cemaat, tarikat hatta dış desteklerle bir yerlere gelen, gelmeyi amaçlayan, yalakalığı, yaltaklanmayı bir yaşam tarzı olarak benimsemiş, kendini sorgulamayan, bilgi yetersizliğini şarlatanlıkla, lafazanlıkla örtmeye çalışan, bulunduğu mevkiye bakıp ben buraya layık mıyım diye düşünemeyen, aşağılamayı içine sindirebilen kişilerle atılım yapmaya, hukuk devleti kurmaya, itibar kazanmaya, sorunları çözmeye olanak yoktur. Sorunları ancak nitelikli insanlar çözer. Bir ülkenin gerçek zenginliği de nitelikli insanıdır. Kişisel hesaplarla nitelikli insan yetişmesini engellemek, yalnız ülkeye karşı değil, insanlığa karşı da işlenen bir suçtur.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Canlı duygusallığı 3 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları