Salzburg Festivali 1: Aşk ve Özgürlük

21 Ağustos 2015 Cuma

Dünyada sanatla en iç içe yaşayan, festivalleriyle en çok bütünleşmiş kent hangisi deseler, yanıtım kuşkusuz Salzburg olur. Avusturya’nın bu minik kasabası yılda beş kez festivallerle dolup taşıyor. En popüler olanı ve kentin yaşamını sağlayan ise 1920’de bu yana süregelen Salzburg Yaz Festivali. Bu festivalin önemli 3 özelliği daha var:
Çok geniş alana yayılması (Müzik, opera, tiyatro)... Niteliğin hep çok yüksek tutulması.. Yeniliklere açık olması, risk almaktan korkmaması...
Geçen hafta dört günlük Salzburg seferime sayısız olay sığdırdım: İçlerinde en tartışmalı ama en etkileyici olanı, ilk gecesinde kâh yuhalanan kah alkışlarla taçlandırılan “Fidelio” operasıydı.

Fidelio: İçimizdeki hapishane
Beethoven’in çok uzun yıllar üzerinde çalıştığı ve “Doğumu benim için en sancılı olan eserim” dediği tek operası “Fidelio” ... Özetle: Özgürlük savaşçısı Florestan’ı, tutuklu bulunduğu hapishaneden kurtarmak için karısı Leonore, erkek kılığına girip (Fidelio adını alıp) hapishaneye gardiyan yardımcısı olur.... Bu romantik opera, mutlu son ve zafer, özgürlük, sevinç kutlamalarıyla sona erer.
Son yılların gözde Alman rejisörü Claus Guth sahneye koymuştu eseri. (Onun ormanda geçen “Don Giovanni”sine hayran kalmıştım 2 yıl önce.) Bu kez radikal çıkışlar ve uygulamalar getirmiş. Operadan tüm diyalogları çıkarıp, yerine sanayi, trafik ya da derin nefes sesleri koymuş...(Diyaloglar gereksiz olsaydı, Beethoven de koymazdı diye düşünüyor insan.) Leonore’ya ve özgürlük savaşçısını hapse atan komutana gölgeler vermiş. Sahneye işaret diliyle dermanını anlatmaya çalışan bir ikinci sessiz Leonore katmış. (Söylenmeyeni anlatma çabası... Ama çok zorlama).
Kostüm ve dekorları tasarlayan Christian Schmitdt soyutlamayı seçmiş: Bembeyaz bir oda (Freud laboratuvarı) ve ortasında kapkara dev bir küp (Kâbe benzeri ya da içimizdeki hapishane.) Oyun o kara kütlenin çevresinde oynanıyor.

Jonas Kaufmann mucizesi
Yukarıda sahnelemeye ilişkin söylediklerim sizi yanıltmasın: Gölgeler, el işaretleri, soyutlamalara karşın birbirinden güzel sesler ve nitelikli oyunculuklar arasında - özellikle Kanadalı soprano Adrianne Pieczonka (Leonore), Ukraynalı soprano Olgas Bezsmertna (Marzelline) Polonyalı Basbariton Thomas Konieczny ve Alman Hans Perter König - o muhteşem müziğin peşine takılmış ilgiyle izliyordum ki nihayet o göründü sahnede.
O, yani Jonas Kaufmann. Bence son yılların operadaki müzice sesi... İki yılı, aç susuz hapiste geçirmiş özgürlük savaşçısı Florestan rolünde sadece sesiyle değil, oyunculuğuyla da öyle bir dramatik, tutkulu, içten ve derinlemesine etkileyici bir performans çıkardı ki, nerdeyse tüm algılarımı değiştirdi.
Özgürlüğüne kavuştuktan sonra bile karısına sarılamaması, kendi kendiyle mücadelesi, milletin sevincini (koro’nun zafer şarkılarını yönetmen sahne gerisine gizlemişti) bile hayal sanması, özgürlüğüne inanamaması adeta gerçeklikle delilik arasında gidip gelmesi...
Jonas Kaufmann’ın yorumu bir anda bana 12 Eylül döneminde hapisten çıkan nice arkadaşımın, onlar için her fedakârlığı yapan sevgili karılarıyla bir türlü buluşamamalarını çağrıştırdı. Ve o zaman yönetmene haksızlık mı ediyorum acaba diye düşünmeye başladım...
Bu romantik, mutlu aydınlık zaferle sonuçlanan aşk ve özgürlük eseri, Salzburg’da karamsar ve karanlık, acılı, soğuk bir buluşamamaya dönüşmüştü ama yine de nefes kesiciydi.
En büyük alkışı alan ise Franz Welser Möst yçnetimindeki Viyana Filarmoni Orkestrası ve Viyana Opera Korosu’ydu.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları