'Ama...'

11 Haziran 2012 Pazartesi
\n

\n

Aşağıda bir bölümünü okuyacağınız Ama...başlıklı yazıyı 18 Ekim 2006da Radikal gazetesindeki Açık Mektupköşesinde yazmıştım. Orhan Pamuk bilindiği gibi o günlerde Nobeli kazanmasından çok, bu ödülün siyasi gerekçelerle verildiği tartışmalarının ortasında kalmıştı. Ben de tam o tartışmaların ortasında yazmıştım:

\n

Orhan Pamuk memlekete sıkı bir deprem yaşattı, bir akıl sarsıntısı yaşattı. Kuvvetli bir akıl tutulmasını da açığa çıkardı. Kendi aramızda tartışıp dövüşürken, Orhan Pamukun Nobel Edebiyat Ödülünü kazanmasıyla gündem birden değişti. Çünkü gündemi doğrudan doğruya bir edebiyat olayının belirlemesi memleketimizde pek de alışıldık bir durum değildir.

\n

Türkiyede ya da Doğu toplumlarındaki dönüşümlerde, aydının yerine ikame edilen şairlerden, yazarlardan çok şey beklendiği, onlara öncülükgörevi yüklendiği bilinir. Namık Kemal vatan şairidir, Osmanlının son yıllarındaki baskı rejimine karşı sesini yükseltmiştir. O ve başka şairler, yazarlar tam da bir yazarın varlık nedeni olan aykırı ve muhalif olma niteliklerinden ötürüöncüsayılırlar. Dünyanın büyük şairlerine, romancılarına bakın, başta kendi ülkesini eleştirmeyen, sisteme muhalefet etmeyen kaç örnek bulabilirsiniz? Bu rejimin mutlaka faşist, kapitalist, dinci olması da gerekmez, büyük yazarlar sosyalist düzenlere de muhalefet etmişlerdir, işte Boris Pasternak, işte Anna Ahmatova.

\n

O yazarların, şairlerin söylediklerinin de yüzde yüz doğru olması, sizin de o düşüncelerle uyumlu olmanız gerekmez. Paylaşmazsınız, karşı çıkarsınız, eleştirirsiniz, ama o görüşlerin yasaklanmasını ve yazarların konuşmalarından ötürü cezalandırılmasını savunamazsınız. Yoksa o zaman Türkiyenin de Avrupa Birliğinin de eleştirdiği Fransanın durumuna düşersiniz. İki cümle arasına yerleştirilen bir ama’, ilk cümleyi geçersiz, değersiz kılıyorsa, o cümleyi kurmanın, söylemenin ne anlamı kalır ki? Bir haftadır yapılan bu: Orhan Pamukun ödülüne sevindim ama... Böyle kurulan cümleler, ne yürekten bir kutlamaya işaret eder ne de içten bir paylaşıma. Tam tersine gizlendikçe açığa çıkan bir kıskançlığı, sindirememeyi gösterir. Ben romancıların da ne kadar kıskanç olabileceğine, Orhan Pamukun ödülü dolayısıyla tanık oldum ve doğrusu ürktüm. İçinde en çok amageçen cümleleri de romancılar kurdu.

\n

Orhan Pamuk benim için, ilk romanıCevdet Bey ve Oğullarından başlayarak büyük romancıdır. Kumaşın kalitesi ilk metresinden belli olurdedikleri gibi, Orhan Pamukun kumaşının kalitesi de o romanıyla belli olmuştu. Öte yandan, iyi bir şairgibi çalıştığını ve yazdığını düşünüyorum. Yazısının arkasında büyük şairlere özgü bir çaba vardır. Tıpkı çok katmanlı şiirler gibi. Onları bir okuyuşta tüketemezsiniz. Pamukun romanları da böyledir. Halit Ziyadan Tanpınara, Orhan Kemalden Yaşar Kemale, Adalet Ağaoğlundan Oğuz Ataya, o büyüyerek süren geleneğin içinde görüyorum Orhan Pamuku.

\n

Yazının önemli bir bölümünü aldım buraya. Çünkü bugünlerde benzer bir haksızlık da Fazıl Saya yapılmakta. Say, Stefan Zweigın çok sevdiğim kitabının adıyla Yıldızın Parladığı Anlar duygusunu yaşatan pek az sanatçıdan biridir. Bu ülkenin Fazıl Say gibi sanatçılara gereksinimi olmayabilir, ama yeryüzünün vardır. O yüzden onunla ilgili tüm olumsuz yargılar, kötü düşünceler öncelikle yeryüzüne haksızlıktır. Televizyonda gördüğüm bir tarihçi bozuntusu piyanist, piyanistdiye aklı sıra Fazıl Sayı aşağılıyordu, bir gazeteci bozuntusu da, adı yokmuş gibi ya da adını anmayarak onu küçümsediği düşüncesiyle piyanistdiye söz ediyordu ondan. Ne zavallılık! Manşetlerinde Ahmet Kayayı yargılayan, Nâzım Hikmetten Ruhi Suya, Yılmaz Güneyden Hırant Dinke, kin kusanlardan geriye kinleri bile kalmayacak! Peki geriye kim kalacak? Elbette hepsi kendi göğünün yıldızlarıolan bu isimler kalacak. Bize de düşüncelerinden, söylediklerinden ötürü linç edilmek istenen bu yıldızlarıamademeden desteklemenin, onların yanında yer almanın övüncü kalacak elbette.

\n

\n\n



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Üvey Sayfa 14 Ocak 2013
Cemali Mektup 7 Ocak 2013

Günün Köşe Yazıları