Önce ekmek sonra ahlak!

22 Ağustos 2015 Cumartesi

Salzburg festivalinde müzik hep ön plandadır, tiyatro biraz üvey evlat... Ancak bu yılki festivalde öyle bir olay vardı ki, karşıt düşünceler, olumlu - olumsuz eleştirilerle kendinden çok söz ettirdi. Oyunun adı: “Mackie Messer”- Altbaşlığı “Salzburg’lu Üç Kuruşluk Opera.” Açılımı: “Bir Salzburg Denemesi”...
Bakmayın böyle üç açıklamalı adı olduğuna. Bildiğimiz Bertolt Brecht - Kurt Weill ikilisinin “Üç Kuruşluk Opera”sından söz ediyorum. Ama şu farkla ki, festival yönetimi, Kurt Weill’in müziğinin yeni bir orkestrasyonunu ısmarlamış. İngiliz besteci Martin Lowe, ünlü Broadway müzikallerinin (Mamma Mia, Cats, Les Miserables) aranjmanlarını yapmış bol ödüllü bir müzisyen. Kurt Weill’in müziğini yeniden büyük orkestra için düzenlemiş. Kurt Weill Vakfı, bir kerelik bu işleme izin vermiş ve isim değişikliğini şart koşmuş.

Kapitalist düzenin parodisi
Neredeyse 90 yıldır gösterildiği her yerde büyük ilgi çeken Brecht -Weill ikilisinin müzikli oyunu, kapitalist düzenin müthiş bir eleştirisi, eşsiz bir parodisidir. “Mülkiyet”- “Sermaye”- “Karapara”- “Emek” – “Suç”- “Ahlak” –“Hırsızlık” üzerine eğlenceli bir derstir. Kapitalist dünya ile yeraltı suç dünyası arasında paralellik kurar. Elbet sözünü ettiğim eleştiri ve parodi dozu, prodüksiyondan prodüksiyona değişir.
İngiliz yönetmen Julian Crouch ve Salzburg Festival direktörü Sven-Eric Bechtolf’un birlikte sahneye koydukları oyunda, eleştiri daha aza indirgenmiş, eğlencelik fasıl yüceltilmişti. Bu biraz da tutucu festival izleyicisini korkutmamak için olabilir. Belki de sahne koşullarından olabilir.
Konser ve operalar için kullanılan dev sahnenin eni 40 metre! Burası eski binicilik okulu, arka fonda, üç kat yükselen sayısız kemeri var. Oyun boyunca o kemerlerdeki “pencerelerde” gölge oyunlarına, videolara, filmlere, (köpek balıklarının, küçük balıkları kovalaması, vb.) emekçilerin portrelerine, emek-sermaye ilişkilerine yer veriliyor... Sahnede tarihi yoksul Londra sokakları fotoğraf ve maketlerle kuruluyor, parçalanıyor... Göze oyun oynayan perspektifler... Merdivenlerle kurulan hapishane... Genelevin karakola dönüşmesi...
En ilginç sahnelerden biri genelevdeki kadınların iç çamaşırlarıyla bir yandan ütü masalarıyla tango yaparken bir yandan da söyledikleri “Pezevengin Türküsü” sahnesiydi...

Hani yoksulların payı?
Yeraltı dünyasının dilencileri, gangsterleri, polisleri birbirlerini kollar ya da kovalarken, sahnede kuklalar, dev heykeller ölümcül bir dans sergiliyordu. (koreografi: Ann Yee.)
Müzik, neyse ki Kurt Weill melodilerine sıkı sıkıya sadık kalmıştı. Onunkiler daha caz havasındaydı. Bunlar daha müzikal, operet havasında... Genç, yetenekli ve dinamik bir ekip... Operaya yatkın sesler...
Polly (Sojia Beisswenger) biraz Barby bebeklere benziyordu. Jenny’nin ise (Sona Macdonald) ayakları daha çok yere basıyordu. Bu yeni versiyon oyuna adını veren Mackie Messer- Sustalı Mack rolünde Micheal Rotschopf ise oyunculuğundan çok yakışıklılığıyla dikkati çekiyordu. (Gel de Genco Erkal, Zeliha Berksoy ve Tülay Günal’ı arama!)
Evet izlerken çok eğlendik. Ama oyunu izleyenlerin kaçı şu sözlerin anlamını idrak etti doğrusu pek emin değilim:
“Aç karnına suçlanmak hiç çekilmez / Önce doyur beni ondan sonra söyle / Sende şehvet, bizde edep nedense / Şimdi bizi iyice dinle bak: / Önce ekmek gelir, ardından ahlak. / Artık vermek gerek, unutmayın sakın, / Tüm nimetlerden, payını yoksulların!”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları