Zorba gider sanatçı kalır

28 Ağustos 2015 Cuma

Tiyatro sanatçısı Levent Üzümcü, İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları’ndan Belediye Üst Disiplin Kurulu kararı ile ihraç edildi. Konuştuğu, düşüncelerini açıkladığı, eleştirdiği, Gezi’ye katıldığı için... “Emir büyük yerden geldiği için”... Bu olay bana “Yeni Türkiye”nin “Eski Türkiye”den farklı olmadığını, hatta daha da beter olduğunu anımsattı. (İki gündür Ceren Çıplak’ın Levent Üzümcü’yle yaptığı konuşmaları okumuş olmalısınız.)
Önce şunu açık açık söylemekte yarar var: Levent Üzümcü’nün, Tiyatro yönetimi, disiplin kurulu vb’ni yok sayarak tepeden inme bir karar ve iğrenç bir uygulamayla ihraç edilmesi, sanatçıya işkencedir, onu açlığa mahkûm etmektir, süründürmeye çalışmaktır; öteki sanatçılara göz dağı vermek, onları da tehdit etmektir; ortalığa korku salmaktır. Sanatçıyı, demokrasi kültürünü yok saymaktır. Ama aynı zamanda bu kararı alanların, yaptıranların, o “büyük yerlerin” ahlaksızlığını, zavallılığını, korkaklığını, pespayeliğini de ortaya koyar. O zavallılara şunu anımsatmakta yarar var: Zorbalar gider, sanatçılar kalır!

Dünden bugüne
İktidarların, elinde sonsuz güç olduğunu sananların bu ne ilk ne de son müdahalesi sanata. 50’li yıllarda “komünist” diye Ruhi Su’nun, o günlerin en parlak bas bariton şancısı Ruhi Su’nun Devlet Tiyatroları’ndan, Türkiye’de Batılı anlamda tiyatronun kurucusu Muhsin Ertuğrul Hoca’nın Devlet Tiyatroları yönetiminden uzaklaştırılmalarını bu toplum unutmadı.
Her ne kadar toplumumuz hızla cahilleştirilmeye, tüm sanatlardan ve eleştirel düşünceden, felsefe eğitiminden uzaklaştırılmaya çalışılıyorsa da Muhsin Ertuğrul da Ruhi Su da yaşıyor ve yaşayacaklar. Onları silmeye çalışanlar çoktan yok olup gittiler! Bugünkü iktidarın da istediği sadece saray soytarılığıysa boşuna beklerler!

Faşist darbe döneminde
12 Eylül faşist darbeyle tiyatro yaşamımızı bir kez daha sekteye uğratacaktı. Yasaklanan oyunlar: Fakir Baykurt’tan Taner Barlas’ın uyarladığı “Tırpan”, E. Robles’in Erol Keskin’in sahnelediği “Montserrat”; Sofokles’in “Antigone”si, Erol Toy’un “Menekşeciler” vb...
Ama asıl felaket 1402 sayılı Sıkıyönetim Yasası’yla geldi.
Gençler anımsamaz: Yasanın açılımı şöyle:
“... Genel güvenlik, asayiş veya kamu düzeni açısından çalışmaları sakıncalı görülen kamu personelinin, yerel yönetimde çalışanların görevden uzaklaştırılması veya işlerine son verilmesi hakkındaki istemleri ilgili kurum ve organlarca derhal yerine getirilir...”
Şehir Tiyatroları’nın başına getirilen Vasfi Rıza Zobu, bu “derhal yerine getirilir” faslını fazlasıyla ciddiye alıp “Ben bu tiyatronun başına müfettiş olarak geldim” diyerek derhal temizliğe başladı.
İlk atılanlar şöyleydi: Zihni Küçümen, Başar Sabuncu, Macit Koper, Avni Yalçın, Mustafa Alabora, Celile Toyon, Haldun Ergüvenç, Gökhan Mete, Taner Barlas, Ersan Uysal... Liste uzayıp gidiyordu.

Dayanışmayı unutmadım
Biz, kimi tiyatro eleştirmenleri onların hakları için mücadele ederken, Dostlar Tiyatrosu, Kenter Tiyatrosu, Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu, Dormen Tiyatrosu eşsiz bir dayanışmayla onlara kapılarını açıyorlardı. Hiç unutmadım!
Kenan Evren ve şüraekası gitti. Yukarıda saydığım isimler bizimle.
Şu sırada İstanbul Şehir Tiyatroları’nın yönetiminde bulunan ekibe, “Sıkı durun, sakın istifa etmeyi düşünmeyin. Bu onurlu duruşunuzu sonuna dek sürdürün” diyorum. Çünkü; zorbalar gider, sanatçılar kalır!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları