Ayışığı altında Afrika

19 Ocak 2009 Pazartesi

Abdülmecit Efendinin bir tablosu Haremde Beethoven adını taşır. Paşa kıyafetli bir erkeğin görüldüğü tabloda bir genç adam viyolonsel çalarken, bir kadın da ona kemanıyla eşlik etmektedir. Odadaki dinleyiciler arasında üç kadının bulunduğu resimde piyano çalan da bir kadındır!.. Ünlü bestecinin adının yazılı olduğu bir nota defteri de, Beethoven büstünün hemen dibinde durmaktadır. Resimdeki paşa Abdülmecit Efendinin ta kendisidir. Ressamın üniformalı olmasının nedeni, tabloyu 1. Dünya Savaşının başladığı 1915 yılında yapmasıdır. Resimdeki kadının parmaklarıyla dokunduğu tuşlardan çıkan notalar, Beethovenin Ayışığı sonatına ait olabilir mi? Ben, ne zaman Haremde Beethoven adlı tabloyu görsem, Beethovenin Ayışığı sonatını duyarım. Oysa Beethoven ünlü eserini sağırlığını kabullenmeye başladığında bestelemiştir. Eserin taşıdığı yoğun duygusallık, bir bestecinin yaşayabileceği en büyük trajedi olan sağırlık ve böylesi bir dönemde Beethovenin genç öğrencisi Guicciardiye olan aşkının ifadesidir. İşin aslı, Beethoven eserini bestelerken ayışığı aklından dahi geçmemiştir. Bu ölümsüz esere Ayışığı adını da zaten kendisi vermemiştir. Alman şair ve müzik eleştirmeni Ludwig Rellstab, Beethovenin ölümünden beş yıl sonra besteye Ayışığı adını uygun görür.

Beethovenin Ayışığı sonatını bestelediği dönemde, Osmanlı Sarayının hareminde III. Selimin cariyeleri vardır. O dönemin padişahı III. Selim, müziği çok seven, İlhami mahlasıyla şiirler yazan, son derece duyarlı ve ince düşünceli bir insandır. İşte, III. Selimin gökyüzüyle ilgili bir beyiti: Güneş ve ay tutulmuş, çevrelerini zulmet bulutları bürümüş/ Gayret gözüyle bakılacak olsa dünyanın da gözyaşı akıttığı görülür.

Türk sanat müziğindeki Şevkefza”, “Pesendide ve Suzidilara gibi makamlar III. Selimin eseridir. Ne acıdır ki, canını almak için Topkapı Sarayının harem dairesine giren cellatlara karşı kendini elindeki neyle savunmaya çalışacak ama hunharca katledilecektir. III. Selim, Beethovenin Ayışığı sonatını bestelediği 1801 yılında, Mısırı işgal eden Napolyon Bonapartın askerleriyle uğraşmaktadır. Biz de soluğu Mısırda alalım ama Osmanlı-Fransız savaşına değil, II. Dünya Savaşının sonuna gidelim... 1945 yılında, Libya ve Mısır arasındaki çölün kızgın kumlarındayız... Çölde hummalı bir çalışma yürütülmektedir. İngiliz askerler, savaş sırasında gömdükleri mayınları temizlemektedirler... Birden, bir asker, toprağın altında garip bir şeyin olduğunu fark eder. Bu, dikdörtgen prizma şeklinde ve alçıyla kaplanan büyük bir kütledir!.. Duruma müdahale eden komutanları bunun bir tuzak olabileceğini söyleyerek bombayla imha edilmesini emreder... İşte, tam o sırada bir kamyon şoförünün sesi duyulur:

Kuma gömülü kuyruklu piyano

Duruuun!.. Bu bir piyano!..

Şoförün adı Avner Carmidir... General Montgomerynin tugayında şoförlük yapmakta olan Yahudi kökenli Carmi, sanatsever, müzisyen bir insandır... İlk görüşte, şüphe uyandıran, toprağa gömülü büyük nesnenin bir piyano olduğunu anlasa da, ötekileri ikna etmesi hiç de kolay olmamıştır. Komutan dikkatli bir şekilde garip nesnenin etrafının açılmasını ve ortaya çıkarılmasını söyler... Askerler, itinayla kumları açtıkça, Carminin haklı olduğu gözler önüne serilir... Evet, karşılarında çölün kumlarına gömülen bir piyano vardır... Üstelik, bu, sıradan olmayan, bir antika piyanodur!.. Çöle gömülen piyanonun öyküsü 1800lü yıllarda, İtalyada başlar... Monza Sarayındayken Mussolininin dikkatini çeken piyano yerinden koparılır ve faşist diktatörün evinin bir köşesini süsler... Mussolini, savaş başladığında, iyi niyet gösterisi olarak piyanoyu müttefiki olan Almanların ünlü generali Rommele armağan eder... Nazilerin Kuzey Afrikadaki birliklerine kumanda eden ve Çöl Tilkisi olarak da anılan Rommel, cepheye giderken antika piyanoyu da yanında götürür... Sıcak Afrika akşamlarında savaşın stresini piyanoyla atan Rommel(!) çok geçmeden çöl havasının piyanoya zarar verdiğini görür... Antika piyanoyu korumak telaşına düşen faşist general, alçıyla kapanmasını emreder... Savaşın Nazilerin aleyhine gelişmesi üzerine de Rommel, Afrikadan çekilirken piyanoyu kuma gömdürür... Niyeti, savaş bittiğinde geri dönmek ve çok sevdiği piyanosuna kavuşmaktır... Ama, bu hiç olmayacaktır!.. Antika piyano, bir kuyruklu piyanoya benzeyen Afrika kıtasının tuşlarına denk düşen kuzeyinde gömülü kalacaktır... Ta ki, bir kamyon şoförü onu tanıyana kadar...

Piyano mükafat olarak Avner Carmiye verilir... Carmi, görevi sona erince piyanoyu evine götürür... Bir barışsever olan Carmi, kendisiyle röportaj yapan bir gazeteci sayesinde Sedat ve Begine şu mesajı gönderir: İsrail ve Mısır arasındaki savaşı sona erdirirlerse piyanoyu Mersa Motrouh Müzesine bağışlayacaktır!.. Uzaydan bakıldığında bir kuyruklu piyanoya benzeyen kıta Afrikadır!.. Ve bu kıtanın derinliklerinde yalnızca katledilen onca insanın kemikleri değil, bir de bilinmeyen bir piyano öyküsü gömülüdür.

Önemli Not: 20 Ocak Salı günü saat 20.30da, Kadıköy Altıyoldaki Müjdat Gezen Tiyatrosunda ve 28 Ocak Çarşamba günü saat 21.00de Beşiktaş Kültür Merkezinde Sunay Bey Tarihi adlı tek kişilik oyunumu sahneliyorum. Kule Canbazı okurlarına duyurulur...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları