Ses getiren Esad röportajı

10 Temmuz 2012 Salı

 

Suriye Devlet Başkanı Esad, Cumhuriyet Gazetesi Ankara temsilcisi Utku Çakırözer'e konuştu.

Ses getiren söyleşiyi okumak için aşağıdaki linkleri lütfen tıklayınız.


Utku Çakırözer'den söyleşi notları:

ESAD’A GİDİLMELİ MİYDİ?

Bir hafta önce sarayının kapısından girerken Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad ile yapacağım röportajın böylesine büyük yankı yaratacağı aklımın ucundan dahi geçmedi.

Kendilerini örnek aldığım ve yetişmemde katkısı olan büyüklerim başta olmak üzere meslektaşlarımdan, Cumhuriyet okurlarından ve toplumun çok değişik kesimlerinden gelen olumlu tepkiler, ‘İyi ki gazeteciyim’ dedirtti. Hepsine içten teşekkür ederim.

Aynı şekilde, mülakatın içeriğine ilişkin yorum ve eleştirileriyle eksiklerime dikkat çekenlere de teşekkürü borç biliyorum.

Bugün hâlâ “Esad’a gidilmeli miydi?” diye soranlar varsa, şehit pilotumuz Gökhan Ertan’ın, Şam dönüşü beni arayan amcası İhsan Ertan’ın şu sözleriyle bu tartışmayı kapatmak isterim:

“Oraya giderek bizi çok memnun ettiniz. Birilerinin gidip bu soruları Esad’a sorması lazımdı. Aldığınız yanıtların bir bölümünü inandırıcı bulmuyoruz. Özellikle de ‘Türk uçağı olduğunu bilmiyorduk’ sözlerini. Ama haklı bulduğumuz değerlendirmeleri de var. Geçen seneye kadar dostumuz olan Suriye ne oldu da bizim düşmanımız oldu? Biz yaşadığımız bu acıya rağmen, Suriye’yi düşman olarak görmüyor, savaş istemiyoruz...”

NE İŞE YARADI?

Esad’la röportajda amacım; gerek uçak düşürme hadisesi gerekse o ülkede yaşananlar ve Türk-Suriye ilişkileri konusunda kamuoyunun elindeki bilgilerin artması ve çeşitlenmesini sağlamaktı. Dönüp ardıma baktığımda, Türkiye ve dünya kamuoyunun gündeminin birinci sırasındaki Suriye tartışmasına şu mütevazı katkıları sağlamaktan memnunum:

- Esad’ın kaderini Rusya’nın elinde gördüğünü, ‘geçiş hükümeti’ konusunda Rusya’nın pozisyonunu benimseyeceğini...

- Türk hükümeti ile köprüleri atmasına rağmen Türkiye ile savaş istemediğini...

- Düşürdükleri uçak konusunda pişmanlık duyduğunu ama özür dilemeyeceğini...

- Türk ve Suriye arasında 15 yıldır PKK ile mücadelede yürürlükte olan askeri diyaloğun bir süredir ortadan kalkmış olduğunu...

- Türkiye’ye karşı PKK kartını oynamaktan çekinmediğini...

- Ülkesindeki vahşete ilişkin BM raporlarına hiç aldırmadığını ve muhaliflerine şiddeti daha da sertleştirme eğiliminde olduğunu...

- AKP dış politikasının bölgemizde ‘mezhepçi’ bir algı yarattığını...

***

Ben gazeteci olarak üzerime düşeni yaptığıma inanıyorum. Gerisi okurların ve kamuoyunun takdiridir...


Utku Çakırözer'in "Analiz" başlıklı 4 Temmuz 2012 günkü köşe yazısı:

Esad ile 150 Dakika

Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın Türk basınına vereceği röportaja katılması planlanan meslektaşlarımızdan bazılarının çeşitli nedenlerle gidemeyeceği ortaya çıkınca, Genel Yayın Yönetmenimiz İbrahim Yıldız ile yaptığımız son değerlendirmede, her ikimiz de Suriye liderinin röportajı iptal ihtimalinden endişe ediyorduk. Aynı saatlerde Şam’ı tepeden gören El-Şaab (Halk) Sarayı’nda Esad’ı bilgilendiren sağ kolu konumundaki siyasi danışmanı Buseyna Şaban (AB’nin yasaklı Suriyeliler listesinin tepesindeki isim) da “İptal edelim mi” sorusunu patronuna yöneltti. Sonrasını sarayda Şaban’ın kendisinden dinledim:

“Tek gazeteci kaldığını öğrenince doğrusu iptal edilir diye düşünmüştüm. Esad ise tam tersine, ‘Onlar vazgeçmeden onca yoldan geliyorsa bize de verdiğimiz sözü tutmak düşer’ diyerek programın bozulmaması talimatı verdi.”

‘Keşke gelebilselerdi’


Esad daha önce kendisiyle röportaj yapan diğer gazetecilerin de hep belirttiği gibi “sade ve mütevazı” bir lider. Sarayın çalışma mekânı olarak kullandığı binasının giriş kapısında karşıladı beni. Röportaj konusunda Türkiye’de günlerdir yaşanan tartışmayı yakından takip ediyordu. Gelemeyen meslektaşlarımıza isimlerini belirterek “Çok sevdiğim, dünya çapında saygınlığı olan isimler. Keşke onlar da gelebilselerdi” diye selam gönderdi.

150 dakikada 55 soru


Başlangıçta 40 dakika olarak planlanan ancak iki buçuk saate uzayan mülakatta, kendisine 55 soru sorma imkânı buldum. Ülkesinde yaşanan katliamlar ve insan hakları ihlallerine ilişkin soruları dahi aynı sakin tavırla, sesini yükseltme ihtiyacı duymadan yanıtladı. Düşürülen Türk uçağıyla başladık, arkasından Başbakan Tayyip Erdoğan ile köprüleri nasıl attıklarını, ülkesinde yaşanan trajediyi ve çözüm yönünde uluslararası arenadaki arayışları, Suriye’deki PKK varlığını ve son olarak Arap Baharı’nı nasıl değerlendirdiğini konuştuk sırasıyla.

Röportajın kalan bölümlerini haber sayfalarımızda okumaya devam edeceksiniz. Yaklaşık 48 saatlik Şam seyahatinden aklımda iz bırakan gözlemlerim ise şunlar:

Baba yadigârı sır kutusu

Esad’ın akıl danışmanı kim diye soracak olanlara tek bir isim gösterebilirim: Yıllarca baba Hafız Esad’ın tercümanlığını yapan, bakan sıfatı da taşıyan Siyaset ve Medya Danışmanı Buseyna Şaban. Arap kadınları üzerine iki kitabı da olan 59 yaşındaki İngiliz dili uzmanı Şaban, yürütülmekte olan tüm gizli diplomasinin merkezindeki isim. İsrail-Suriye gizli görüşmelerinin perde arkasını yazdığı kitabı yıl sonunda ABD’de basılacak. Belki de yakında 10 yıllık Esad-Erdoğan görüşmelerinin içini de onun kaleminden okuruz.

Kaderi Rusya’nın elinde


Anlaşılıyor ki Esad’ın kaderi tek ülkenin elinde: Rusya. Cenevre’de uzlaşılan “geçici hükümet” modeli konusundaki soruma, “Henüz Lavrov (Rusya Dışişleri Bakanı) ile konuşmadım ama basın toplantısındaki sözlerine bizim itirazımız yok” demesi boşuna değil. Rusya ile gizli temasları sürdüren isim ise yine Buseyna Şaban. Cenevre görüşmeleri öncesinde Rusya’da, Lavrov ve yardımcısı ile görüşerek ortak pozisyon belirlemişler.

Ekran tahliliyle politika


Esad ve kurmayları uluslararası siyaseti “televizyon ekranından” takip ediyor. Cenevre toplantısı bittiği anda Şaban ile görüşmedeydik. Televizyondan dünya siyasetçilerinin jest ve mimiklerine bakarak sonuçlar çıkarışının şahidiyim. “Bakın Lavrov nasıl rahat”, “Clinton’ın yüzü asık”, “Davutoğlu her zamanki gibi Katarlı ile yan yana” gibi televizyon karşısında yapılan yorumlar, sonradan Esad rejiminin temel dış politikaları haline dönüşüyormuş gibi hissettim.

Karanlıktaki saray


Esad ve karşılaştığım danışmanları “her şey normal” havası vermeye çalışsa da ülkede gittikçe artan şiddet ortamından duydukları “tedirginlik” hissediliyor. Akşam saatlerinde görüştüğüm Şaban’ın yanından ayrılırken saraydaki koridorlarda ışıkların yanmaması dikkat çekiciydi. Cep telefonu ışığıyla bize yol gösteren danışmanın “Bugün teknik arıza var” sözleri pek inandırıcı gelmedi doğrusu.

40 kilometrede 3 çevirme

İstanbul-Şam seferleri ambargo nedeniyle kaldırıldığından yolculuğu Lübnan üzerinden karayoluyla yaptım. Dönüşte Şam’dan sınıra 40 kilometrelik bu yolculuğun havanın karardığı gece saatlerine kalması Esad’ın kurmaylarını kaygılandırdı. “En üst düzeyden” gelen rica üzerine geceyi Şam’da geçirip ertesi sabah gün ışığında yola çıkmayı kabul ettim. Güzergâh üzerinde bizlerin “muhalifler”, Esad’ın ise “teröristler” dediği grupların zaman zaman eylem yaptığı bölgeler var. Bu yüzden yarım saat süren güzergâh üzerine üç ayrı güvenlik kontrol noktası kurulmuş. Biz, başkanlık ekibiyle beraber rahatça geçerken, diğer tüm arabalar didik didik aranıyordu...

Şam’da düğün mevsimi


Her şeye rağmen başkent Şam’da günlük hayat olağan akışında sürüyor. Kaldığım Şam Palace Oteli’nde aynı gece iki düğün birden vardı. Biri Hıristiyan, diğeri Müslüman çiftler. Eskiden evlenen her 10 çiftten 7’si balayı için Türkiye’yi tercih edermiş. Şimdilerde ilişkilerdeki bozulma nedeniyle başka adreslere yönelmek zorunda kalmışlar.

 

 

Söyleşi dünyada yankı buldu

Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın, Cumhuriyet gazetesine yaptığı açıklamalar, Cumhuriyet’i kaynak gösteren dünya medyasında geniş yankı buldu. Suriye Devlet Başkanı’nın, silahsız Türk RF4 keşif uçağının düşürülmesine ilişkin “Yüzde 100 keşke düşürmeseydik diyorum” yönündeki açıklamaları, “Esad uçağın düşürülmesi için pişmanlık belirtti” başlığıyla verildi.

Esad’ın Utku Çakırözer’e verdiği yanıtları, Cumhuriyet’i kaynak kullanarak haberleştiren ve ülkedeki tüm abonelerine gönderen Alman Basın Ajansı (DPA), Esad’ın düşürülen uçak nedeniyle çok üzgün olduğu yönündeki ifadesini öne çıkardı. Habere, hem televizyonlarda hem haber sitelerinde yer verildi. Röportaj, İran medyasında da geniş yer bulurken konu, uluslararası birçok yayın kuruluşunun Farsça servisinden de yayımlandı. İran’ın resmi ve yarı resmi önemli tüm haber ajanslarında yayımlanırken, ülkedeki onlarca gazete ve haber sitesi de konuya değişik açı ve ifadelerle yer verdi.

İran’ın resmi haber ajansı İRNA, Esad’ın “Batı’ya bağlı olmadım ve olmayacağım” ifadesini başlık olarak seçerken, Mehr ve İSNA ajansları Esad’ın, Türk uçağının düşürülmesi ile ilgili üzüntüsünü dile getirdiğine dair ifadelerini başlık yaptı. Ülkedeki Fars haber ajansı, “Ankara-Şam krizinin ardından Esad ilk kez bir Türk gazetesine konuştu” derken İLNA haber ajansı, Esad’ın iki ülke arsındaki gerginliğin savaşa dönüşmesine müsaade etmeyeceğine dair Cumhuriyet’te yer alan sözlerini ön plana çıkardı. Esad’ın Cumhuriyet’e verdiği ifadeleri, “Esad, Türk jetini düşürdüğünden üzüntü duyduğunu söyledi” şeklinde gün boyu birinci haber olarak internet sitesinde tutan İngiliz yayın kuruluşu BBC’nin yanı sıra uluslararası haber kanalları Katar’a bağlı El Cezire, El Arabiya, Euronews, Fransız RFI ve İngiliz gazeteleri de söyleşiyi Cumhuriyet’i kaynak göstererek benzeri başlıkla okuyucularına aktardı. Söyleşiyi Türk medyası da okurlarına geniş şekilde aktardı.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Büyü Bozuluyor 26 Ocak 2015

Günün Köşe Yazıları