Dış politikamızın temel sorunu…

01 Eylül 2015 Salı

Türkiye’nin şu anda sağlam temellere dayanan bir dış politikası olduğu iddia edilemez. Bunu Dışişleri Bakanlığı’ndaki dostların karamsar hallerinden de anlamak mümkün. Oysa ülkemiz bugün dışarıda çok tehlikeli durumlarla karşı karşıya bulunuyor.
Buna rağmen iç politika hâlâ baskın geliyor. Dış politika ise sadece iç politikanın uzantısı olarak su yüzüne çıkıyor. Kişisel ve ideolojik ihtiraslar üzerine kurulu olan iç politikanın sığlığı doğal olarak bu alana da yansıyor.
7 Haziran sonrasında dış politikada -özellikle de Ortadoğu politikasında- sahadaki gerçeklerle uyumlu mantıklı değişikliklere gidileceğine ve geleneksel temel yönelişlere dönüleceğine dair beklentimiz aşırı iyimser çıktı.
Bu arada, yeni bir gelişme olarak, İncirlik ve diğer bazı üsler ABD liderliğindeki koalisyona açıldı ve Türk jetleri Suriye’deki IŞİD hedeflerini vurmaya başladı. Ancak, bu gelişmeleri bilinçli ve geniş perspektifli bir politika değişikliğinin emareleri olarak görmek yanlış olur. Ankara burada dış baskılar nedeniyle gönülsüzce harekete geçti.
Türkiye hâlâ sözü dinlenen ve gelişmeler üzerinde etkili olan inisiyatif sahibi bir ülke konumunda değil. Gelişmeler tarafından güdülen ve kendi bölgesinde bile yalnız ve etkisiz kalmış bir ülke konumundadır. Önümüzde büyük olasılıkla tekrar iktidar krizi ile sonuçlanacak yeni ve yüksek tansiyonlu bir seçim süreci var. Onun için dış politikada durumun ne zaman “normalleşeceğini” tahmin etmek zor.
Ancak kafamızı kaldırıp etrafa bakmaya zaman ayırma noktasına geldiğimizde, çevremizdeki dengelerin ciddi şekilde değiştiğini göreceğiz. Ankara Ortadoğu’da oynamayı planladığı rolü İran, Suudi Arabistan ve Mısır gibi ülkelere kaptırdı. Bunlar da, başta ABD olmak üzere, Batılı ülkelerle yakın temas içinde hareket ediyorlar.
AKP’nin, seçimle gelen fakat şeriata dayalı İslami ve Sünni dünya görüşünü güden Müslüman Kardeşler egemenliğindeki Ortadoğu hayali suya düştü. Bölgesel ve küresel güçler, kanlı olaylar pahasına da olsa, buna izin vermeyeceklerini gösterdiler. AKP’nin güvendiği “Siyasi İslam” kervanı Ortadoğu’dan yakın bir gelecekte tekrar geçmeyecek.
Ortadoğu için savunduğu, fakat “çoğulculukla” alakası olmayan, sadece “sandık zaferine” bakan “çoğunlukçu” demokrasi beklentisi de başka bahara kaldı. Günün konusu zaten artık demokrasi değil, IŞİD’e karşı mücadele ve istikrar.
İslam dünyasının liderliğine oynayan AKP, Türkiye’nin geleneksel dış politikasını ilgilendiren temel konuları da unutmuşa benziyor. Bugün ne AB’den söz ediliyor ne de Türkiye’nin Batı’nın saygın demokrasileri arasındaki yerini alma çabalarından.
Ankara’nın mevcut Kıbrıs politikasının ne olduğu bilinmiyor. Keza, ABD ile hâlâ müttefik miyiz, yoksa “stratejik ortak” söylemine rağmen perde arkasında bölgesel hasım mıyız, o da belli değil. NATO üyeliğimiz konusunda da benzeri sorular akla geliyor.
AKP’nin dış politikasının neden iddia ettiği gibi “onurlu” olduğu da açık değil. Başarılı dış politikanın temelinde hâlâ ülkelerin kendi çıkarlarını soğukkanlı bir şekilde kollamaları ve geliştirmeleri, bunu da belli dış ilişkiler çerçevesinde yapmaları yatıyor. Türkiye’nin son yıllarda bunu başarabildiğine sadece akıllarını ve bilinçlerini sorgusuzca AKP’nin dayanaksız hayallerine teslim edenler inanıyor.
Çağımızda hiçbir ülke dünyadan kopuk yaşayamıyor. Türkiye için bu açıdan gerekli olan “düzeltmelerin” zaman alacağı ve bunun da Recep Tayyip Erdoğan’ın gölgesinden kurtulamayan AKP’nin nöbetinde zor olacağı artık açıkça görülüyor.
Sonuçta Erdoğan’ın vizyonu ile Cumhuriyeti kuranların vizyonu uyuşmuyor. Dış politikamızdaki mevcut sorunlar da bundan kaynaklanıyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları