Gül ‘Lozan’ Konferansı’nda Neden Yoktu?

09 Ekim 2013 Çarşamba

 

Bu yıl Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini
atan Lozan Antlaşması’nın 90.
yıldönümü... İnönü Vakfı, bu nedenle
yurt çapında birçok etkinliğe imza
atıyor. Bunlardan en önemlisi dün
Ankara’da, Sabancı Üniversitesi ile
birlikte düzenledikleri “90 Yılın Ardından
Lozan” başlıklı uluslararası
bir sempozyumdu.
Türkiye yakın tarihi üzerine çalışmalar
yapan Türk ve yabancı bilim
insanlarını buluşturan bu önemli toplantının
açılışını Cumhurbaşkanı Abdullah
Gül ve Lozan’da Türk heyetine
başkanlık eden İsmet İnönü’nün kızı
Özden Toker birlikte yapacaktı. Gül
daha şubat ayında desteğini ve katılım
sözünü vermişti. Ancak toplantıya
24 saat kala gelmekten vazgeçti.
Resmi gerekçe olarak ‘programının
yoğunluğu’ açıklansa da Toker’in,
“Bize desteğini esirgemedi. Aramızda
olmasını isterdik” sözlerinden bir
‘gariplik’ olduğu hissediliyordu.
Davetli listesinden
rahatsız
Gül’ün gönderdiği yazılı mesaj
da çok önemli vurgular içeriyordu
ama herkesi meşgul eden ‘Neden
gelmedi’ sorusuydu. Kimi hemen her
gün İnönü’yü kötüleyen Başbakan
Erdoğan ile zıt düşmeme kaygısında
olabileceğini ileri sürdü. Kimi ‘güvenlik
endişesine’ bağladı. Ancak hem İnönü
ailesi hem de Köşk’e yakın kaynakların
tahmini galiba akla en yatkın olanı.
Buna göre; Çankaya Köşkü, İnönü
Vakfı’ndan sempozyumu izlemeye
davetli olanların listesini (protokol
listesi) istedi. Liste gönderildikten bir
süre sonra ise Gül’ün katılmayacağı
haberi geldi. Anlaşılıyor ki Gül’ün
toplantıda bulunma olasılığı yüksek
olan ‘protokol’e ilişkin kaygıları ön
plana çıktı ve Cumhurbaşkanı’nı
Lozan ile ilgili sürpriz çıkışını son
anda iptal etti.
Lozan’a ideolojik
bakanlar kim?
Gül’ün gönderdiği mesaja gelince;
Lozan’ın önemi ve İnönü’ye ilişkin
övgü dolu bir metin okundu salondakilere.
En dikkat çeken cümlesi,
“Lozan’ı doğru anlamak için siyasi ve
ideolojik değer yargılarından uzak bir
bakış açısı gerektiğine inanıyorum.
Bunun için tarihin seyrini, dönemin 
şartlarını ve jeopolitik dinamiklerini
göz önünde
bulundurmak gerekir.
Lozan’ı değerlendirirken
kalıcı barışı temin ve tesis
etmenin çoğu kez savaş
yapmaktan daha zor olduğunu
hatırdan çıkarmamalıyız”
sözleriydi.

 

Türkiye’de bu
sözlerin adresi
kim olabilirdi
acaba? İnönü:
Asli mimar
L o z a n ’ ı n y ı l d ö n ü m l e r i n d e
Erdoğan’ın adını bile anmadığı İnönü
için ise Gül mesajında şu ifadelere
yer verdi:
“Lozan Antlaşması millet olarak
kendi kaderimizi tayin, bağımsızlık ve
egemenlik haklarımızı teslim ve tescil
eden bir belgedir. Bu vesile ile Lozan
Barış Antlaşması’nın asli mimarları
olan Cumhuriyetimizin kurucusu
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü,
heyet başkanı İsmet İnönü’yü ve aziz
şehitlerimizi bir kez daha saygıyla
anıyorum.”
Atatürk’ten daha
yenilikçisi yok
Konferansın İnönü Vakfı ile birlikte
ev sahipliğini yapan Sabancı Üniversitesi
Rektörü Nihat Berker yaptığı
konuşmada, Atatürk ve İnönü için,
“Onlardan daha önemli bir girişimcil
ve yenilikçil göremiyorum. Tüm hayatımızın
şablonu onların yaptıklarında
gizli” dedi.
Prof. İlhan Tekeli (ODTÜ) Birinci
Dünya Savaşı’nı kaybedenleri
cezalandırmak için yapılan Sevr
Antlaşması’nı ilk yıkan ülkenin
Kurtuluş Savaşı sayesinde Türkiye
olduğunu, bunun resmi belgesinin
de Lozan olduğunu vurguladı. Tekeli,
“Bize hep Türkler savaşları kazanır
ama barış yapamazlar diye öğretildi.
Lozan bu önyargıyı kıran bir başarı
öyküsüdür” diye konuştu.
Neden Sevr
unutulmuyor
Prof. Şükrü Hanioğlu (Princeton
Üniversitesi, ABD) ile Prof. Erich
Zürcher’in (Leiedn Üniversitesi,
Hollanda) sunuşları sırasında,
Birinci Dünya Savaşı sonrasında
Anadolu’nun neredeyse her karışının
nasıl bir emperyalist paylaşım planı
ile karşı karşıya kaldığını tarihi belgeler
ışığında bir kez daha görme
fırsatı bulduk. Zürcher; Lozan’da
kazanılan büyük başarıya rağmen,
Türk toplumunda bugün hâlâ ‘Sevr
endişesi’nin mevcut olduğuna vurgu
yaparken bunu, “Sevr Antlaşması’nın
sömürgeci karakteri”ne bağladı. Verdiği
örnek çarpıcıydı. Kurtuluş Savaşı
ve Lozan Antlaşması olmamış olsa,
Sevr sonrası Türkiye’de Boğazlar
üzerinde sadece yüzde 6.3’lük bir
söz hakkımız olabilecekti!
ZAMANININ EN İYİ DİPLOMATI
Sempozyumda Prof. Ali Engin Oba (Çağ Üniversitesi) ve Prof. Heath Lowry
(Princeton Üniversitesi) tebliğlerinde iki Amerikalının Lozan sürecindeki
İnönü’ye ilişkin gözlemlerini anlattı. ABD’nin ilk Türkiye Büyükelçisi ve
Lozan’daki temsilcisi Joseph Grew’un gözünden İnönü şöyle tarif edilmiş:
“İnönü tam bir savaşçı. Napolyon gibi mücadele veren, zamanının en iyi
diplomatı. İngiliz heyetinin başkanı Lord Curzon onun eğilmeyen tutumu
ve bağımsızlık ısrarından bıktı. Türk heyeti ise hep dürüst ve profesyonelce
hareket etti.” Lozan’ı izleyen Amerikalı gazeteci Clarence Kirchman
Streit’in Lozan sürecinde İnönü ile yaptığı röportajdan bazı satırları ise Prof.
Lowry aktardı: “Misakı Milli içine işlemiş. Ne diplomasi ne de siyaset eğitimi
aldı. Tüm hayatını orduda geçirmesine rağmen militarist değil. Sonuca
barışçıl yollardan ulaşmayı tercih ediyor. Ancak muhatapları blöf de yapsa,
tatlı dil de kullansa bu adama karşı işlemiyor.”
İNÖNÜ VE DİN
Prof. Lowry’nin, Amerikalı gazeteci Streit’in anılarından aktardığı bir
başka bölüm ise hükümet sözcülerinin İnönü’ye yönelik suçlamalarının
haksızlığını ortaya koyması bakımından son derece önem taşıyor.
Atatürk’ün bir mülakatında “Din konusunda pek bilgim yoktur. Burada
siyasetle dini meseleleri karıştırmayı düşünmüyoruz. Yardımımıza dini
hissiyatı çağırmadan sadece emrimizdeki maddi birliklerle savaşıyoruz”
şeklindeki demecini anımsatan Amerikalı gazeteciye İnönü şu karşılığı
vermiş: “Mustafa Kemal Paşa dine karşı kayıtsız bir tavra sahip olarak
sunulmamalıdır. Hiçbir zaman da kayıtsız olmamıştır. Başlangıçtan itibaren
milliyetçilerin hedeflerinden biri din olmuştur... Mücadelelerinde dünyanın
her yerindeki Müslümanlardan yardım almışlardır.”

 

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Büyü Bozuluyor 26 Ocak 2015

Günün Köşe Yazıları