Aylan ne değiştirdi?

05 Eylül 2015 Cumartesi

Auschwitz”e gittiğimde, beni en çok etkileyen şey “ırkçılığın sistematiğini” çözmek olmuştu...
İnsanlık, Nazi kampları gerçeği ile karşılaştığında hep aynı soruyu sormuştu: “Bu iblislik nasıl mümkün olabildi?
Hannah Arendt ’60’larda yazdığı “Kötülüğün Sıradanlığı” kitabında bunu etüt eder ve “sorunun en ürkütücü yanı!” der; “Bu fenalığı yapanlar sıradışı canavarlar değil. Sıradan ve ‘normal’ insanlar. ‘Normallik’, canavarlığı daha korkunç hale getiriyor. En beter suçlar, ayırdına dahi varılmaksızın ‘normallik’ ikliminde işlenebiliyor...
Kötülüğün sıradanlığının”; hiç düşünülmeden uyulan bir rutin kapsamında “akıl tutulması” yaşayan herkesi “Eichmann’laştıracağına” işaret eden düşünür Arendt, Nazi kampları realitesinin mantığını böyle faş etmişti.

Önce insanlıktan çıkarıyorlar
Sistematiğin” pratikte nasıl işlediğini ise ünlü İtalyan yazar Primo Levi Onlar da mı İnsan?” isimli kitabında gene aynı yıllarda anlattı.
Auschwitz”de bizzat kalan Levi de, meselenin özünde “insanı önce insanlıktan çıkarmak” ve ırkçılığın öznesi yapılan topluluğun “alt insan” kategorisine indirgenmesi olduğunu yazar.
Yahudiler bir gün içinde “fırına” gönderilmedi.
Önce “Yahudi karşıtı kamuoyu” inşa edilmiş; Yahudiler sonra vebalı gibi toplumdan ayrıştırılarak “gettolaştırılmış”, son aşamada “toplama kampları” kurulmuş...
Yahudiler “hayvanla eşdeğer” noktaya indirgendiğinde artık hiç garipsenmeden (“normalleşen”) sürülerle katarlara yüklenip “son istasyon Auschwitz”e postalanmış.
Gerisini Auschwitz’de rehberden dinlemiştim:
Kampa sağ varanlar ilk iş olarak “isimlerinden arındırılmış”...
Hepsi numaralandırılarak damgalanmış...
Yoklamalar artık isimle değil, “numaralarla” yapılır olmuş.
Bugün Avrupa’nın “göç dramı” tam şimdi tam böyle bir sürece, Suriyeli göçmenlerin “insanlıklarından arındırılarak davar gibi damgalanma noktasına” gelip dayandı.
Aylan’ın cansız bedeninin sahile vurduğu gün “Çek Cumhuriyeti’nde” güvenlik güçleri, Prag’daki Suriyeli göçmenleri “derileri üzerinde numaralandırarak damgalıyordu”.
Hiçbir yasanın bu muameleye izin vermemesine karşın; “Müslüman Suriyeli göçmenlerin” alt insan kategorisine indirgenmesi o kertede artık “sıradan”, “normal” hal almıştı ki, görevliler bu “damgalama” işlemine hiç çekinmeksizin kameralar önünde devam edebildiler.

‘Figaro’ anketi...
Ne yapıyorsunuz?” diyen gazetecilere; “Ne var? Göçmenlerin izni var” gibi yanıtlarla üstüne meydan okudular.
Böylece “kötülük nasıl sıradanlaşır”ı TV’lerde naklen gördük.
Bunu sadece ben söylemiyorum; “holokost” kurbanı Nobel ödüllü Elie Wiesel de söylüyor.
Olanları şok içinde izliyorum” diyor ve “Neden?” diye soruyor: “Avrupa’nın ortasında neden tekrar bu korkunçluk yaşanıyor?
Sorun malum sırf Çekler değil.
Faşist Orban’ın Macaristan’ında da Suriyeli göçmenlere yapılmadık bırakılmıyor.
Kamplara yönlendirilmek istenen göçmenler; kandırılarak trenlere bindiriliyor, Nazi dönemlerindeki gibi, aileler birbirinden zorla ayrılıyor ve dünya bunları seyrediyor.
Aylan”ın göz önünden gitmeyen trajedisine rağmen göçmenlere bakışta velhasıl radikal bir değişiklik yok.
Fransa’da Sarkozy’ye yakınlığıyla bilinen Figaro; “Aylan şoku göç krizine yaklaşımınızda değişiklik yarattı mı?” diye okurlarına birebir bu soruyu sordu.
Derin Fransız muhafazakârlığının simgesi olan gazetenin takipçilerinin yalnız yüzde 18’i soruya “Evet” yanıtını veriyor.
Yüzde 81 “göç sorununa bakışta en ufak bir değişiklik olmadığını” söylüyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları