Orda bir köy var

05 Eylül 2015 Cumartesi

Arkadaşımız Çiğdem Toker, yurtsever şair Ahmet Kutsi Tecer’in “Orda Bir Köy Var Uzakta” şiiri ile ilgili özetle şu yorumu yaptı köşesinde:
Bir okul şarkısı öğrettilerdi bize çocukken; marş ritminde.
‘Tral-lal-lal-lal-laaa’ diye başlar, gitmesek de görmesek de bizim olan köylerden söz ederdi.
Gitmesek de görmesek de uzaktaki bütün köylerin bizim olacağını vaz eden bu şarkının, devlete tapınma kültürünün esaslı tuğlalarından biri olduğunu, henüz bilmiyorduk.
Ahmet Kutsi Tecer’in o şiiri yazış öyküsünü, olaya tanıklık eden Prof. Dr. Asım Mutlu; gazetemizin 23 Haziran 1988 tarihli sayısında yayımlanan “Eğitimimizde Tonguç ve Köy Enstitüleri” başlıklı makalesinde anlatmıştı.
1941’de İsmail Hakkı Tonguç, Kastamonu Gölköy Köy Enstitüsü’nü ziyarete gider. Yanında, köy okulları ve öğretmenevlerinin tasarımlarını çizen mimar Asım Mutlu ile şair Ahmet Kutsi Tecer ve o sırada İstanbul Tıp Fakültesi öğrencisi olan Ceyhun Atuf Kansu da vardır. Ilgaz Dağı’nda yemek yer, bir iki köye uğrarlar. Sonrasını Asım Mutlu şöyle anlatır:
Ben, köy evlerinin üstü örtülü açık sofalarını gösteriyor ve binaların yalın güzelliğini dile getirmeye çalışıyordum. Otomobille giderken görünüp kaybolan köylere gözü takılan Tecer’in dudaklarından dizeler dökülmeye başlamıştı: ‘Orda bir köy var uzakta/O köy bizim köyümüzdür’ ünlü şiirini orada yazmış ve yayımladığı zaman onu bize, yol arkadaşlarına ithaf etmişti.
Ceyhun Atuf Kansu ise o geziye ilişkin gözlemlerini de aktardığı “Cumhuriyet Bayrağı Altında” adlı kitabında, İsmail Hakkı Tonguç’un Gölköy Köy Enstitüsü’ndeki davranışlarını şöyle betimler:
İlk orada, ülküsünün yalnızca bir eğitim kurumu yaratmak olmadığını anladım. Türkiye’nin temel sorununa bakıyordu. Bir devrimci, bir köy devrimcisi gibi. O geceki konuşmasında bir devrimcinin sesini aldım. Öğretmenler ve yöneticiler ne de olsa bir gelenekten (çürümüş Osmanlı geleneğini kastediyor. I.K) geliyorlardı. Tonguç, bu geleneğe vuruyor, kıyasıya eleştiriyor, kıyasıya sarsıyordu.
Cumhuriyetçilerin atılımcı coşkularını, yurtseverliklerini, halkçı, toplumcu yanlarını yansıtan böyle bir ortamda yazılmış bir şiiri “devlete tapınma kültürünün esaslı tuğlası”, hatta “vatanseverlik diye ırkçılığı nakış gibi ören, eleştirel düşünceyi hainlikle eş tutan eğitim sistemi”nin aracısı olarak tanımlamak bence çok büyük haksızlık.
Cumhuriyet devrimcilerine haksızlık. O şiiri, büyük bir yurt ve halk sevgisiyle öğrencilerine öğretmiş olan tüm Cumhuriyet öğretmenlerine haksızlık.

Kuyudakiler
İlhan Selçuk’u “terör örgütü lideri”, gazetemizi “örgüt merkezi” diye niteleyenler... Bir grup arkadaşın lokantada yemek yerken fotoğraflarını çekip kamuoyuna “gizli örgüt toplantısı” diye duyuranlar... Casusluk cemaatinin çıkarları için ordunun bağımsızlıkçı, yurtsever kadrolarını kirli tezgâhlarla birlikte gösterenler... “Kendin suç yarat, kendin sun” yöntemi ile uydurma soruşturmalar ve davalar için zemin hazırlayanlar... Mürit yargıç ve savcıları aracılığıyla yargıyı hukuksuz kılanlar...
Öküz öldü, ortaklık bozuldu ya... Zorba ile yolları ayrıldı ya...
Bugün yok ettikleri adaleti geri istiyorlar, dinlemedikleri hukuktan söz ediyor, bulandırdıkları basın ilkelerinden dem vuruyorlar.
Kendi kazdıkları kuyuda boğuluyorlar.
Ve şimdi görüyorlar ki kurtarıcı ip, yozlaştırmaya çabaladıkları basın özgürlüğünden geliyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Şamar örnekleri 6 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları