Çocuklar ölürken yazmak...

06 Eylül 2015 Pazar

Yazmak... Yazmak, bakmak; bakmak, baktığını görmek; duymak, duyumsamak; konuşmak, öğrenmek; kavramak, anlamaya çalışmaksa...
Yazmak, tanıklık etmekse... Yazmak, içimde, yakınımda, çevremde, ülkemde, dünyada, evrende olup bitenlere tanıklık etmekse...
Yazmak, yaşadıklarımı yorumlamaksa... Yazmak, yaşamadıklarımı yorumlamaksa...
Yaşamadıklarımı “yaşamak” ve “ölmekse” yazmak...

***

Yazmak paylaşmaksa, paylaşa paylaşa çoğalmaksa...
Yazmak, bencillikse, “ben” diye yanıp tutuşmaksa... Yazmak başkalarına, tanımadıklarına ulaşabilmek için bir araçsa...
İnsanın kendi içinde parçalanmasıysa yazmak...
Yazmak, “delirmemek” ve kendiyle barışık olma yoluysa...

***

Yazmak, anımsamaksa; bireyin ve toplumun belleği olmak, olabilmek çabasıysa...
Unutmak, unutturmaksa yazmak...
Yazmak, göz boyamaksa...
Yazmak, öngörebilmek, yarını hazırlamaksa...
Yazmak, bir yansıma (aynadaki gibi) ya da yanılmaysa (tüm yanlışlardaki gibi)... Yazmak bir kaçışsa, yazmak bir sığınmaysa...
Bir “bahane”yse yazmak: Sevmeye, sevilmeye, yaşamaya, yaşatmaya bir bahaneyse...

***

Yazmak bir kavgaysa...
Yazmak, anarşiyse...
Yazmak, karşı çıkmaksa, tüm kurallara, tüm öğretilere...
Yazmak, tepki göstermekse...
Yalnızca bir rastlantıysa yazmak...
Yazmak, bir düşse; yazmak, düşünceyse; yazmak, eylemse...
Yazmak, bunların tümü ya da bunların herhangi biriyse... Bunların hiçbiri değilse yazmak:
Ben bugün, ancak ve ancak, cezaevlerinde çocukları öldürüldüğü için, çocukları öleceği için, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Adalet Bakanlığı’na çocuklarının kefenlerini veren anaları yazabilirim...
Bir de çocuklarının kefen bezlerinden daha “önemli” şeyler düşünenlere şunu sorabilirim:
Sahi sizin çocuklarınız yok mu?
Sizin hiç çocuğunuz olmadı mı?
Sizin çocuğunuz hiç olmayacak mı?

***

Sevgili Okurlar, yukarıdaki yazım 6 Ağustos 1989’da yayımlanmış gazete köşemde... 12 Eylül sonrasında hapishanelerde gençler ölürken, öldürülürken...
Bu pazar günü; sizlerle Bienal’deki hangi sergiyi paylaşsam... Yoksa yaklaşmakta olan Leyla Gencer Şan Yarışması’ndan mı söz etsem derken... Yok yok tam da bugün 80. yaş gününü kutlayan değerli yazar, müzik insanı, kültür insanı, aydın sorumluluğunun bilincindeki Ahmet Say’a bir selam mı göndersem derken...
Dört gün önce minik Aylan’ın fotoğrafını gördüm...
Artık hiç ama hiçbir şey yazmanın anlamı kalmadı.
Dünyaya, tüm güçlülere, tüm iktidarlara, uyanın, kendinize gelin, insanlığınızı anımsayın! Kahrolsun hırslarınız! Kahrolsun zenginliğiniz, paranız pulunuz, saraylarınız! Kahrolsun silahlarınız ve sınırlarınız! diye lanet etmekten başka içimden hiçbir şey gelmiyor.
Hepimizin bunları haykıracağı güne kadar susmak ve insanlığımızdan utanmak...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları