Bir anımsatma ve basit bir soru!

13 Eylül 2015 Pazar

Önce bir anımsatma yapalım:
Dağlıca ve Iğdır katliamlarını, korkunç Cizre olaylarını hazırlayan yapının temelleri, 12 Mart 1971 askeri darbesi ile atılmaya başlamıştı...
Bu temeller, 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile güçlendirildi ve 2010’ların Türkiye’si bunların üzerine inşa edildi!
Aslında bu iki askeri darbe, bir başka askeri darbenin ürünü olan 1961 Anayasası’nın çağdaş ve özgürlükçü yapısını budamak için yapılmıştı...
Çünkü özgürlükçü 1961 Anayasası, Türkiye’yi NATO’ya karşın kendi başına karar alabilecek sola açık bir demokratik yapıya kavuşturmuştu!
Nitekim bu yapının ürünü olan Ecevit ve onun Kıbrıs harekâtı, Türkiye’deki sağı ve dünyayı yöneten güçleri alârma geçirdi ve...
Ve 1975 yılında, aslında birbirine rakip olan bütün sağ partiler birleşti, “Birinci Milliyetçi Cephe Hükümeti” kuruldu...
Artık “düğmeye basılmıştı”...
Arkasından olaylar çorap söküğü gibi geldi:
Yükselen sağ-sol çatışması, artan cinayetler, Alevilere karşı kitlesel kışkırtmalar ve katliamlar, hem sağ hem sol cinayetlerde kullanılan aynı silahlar, mahkemelerde açığa çıkan “kışkırtıcı ajan kimlikleri” vs, vs...
Sonunda 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile bugünlerin toplumsal ve siyasal yapısının temel taşları döşendi:
Bugünkü AKP iktidarı ve Erdoğan da, PKK terörü de o darbenin nihai ürünleridir.

***

AKP ve Erdoğan 13 yıldır iktidarda...
Son yıllarda, adalet mekanizmasını da kendisine bağlayınca Türkiye’yi artık bir “demir pençe” ile yönetmeye başladı...
Ama bu yönetim sırasında, yasalara ve anayasaya aykırı olduğu iddia edilen işler de yapılmaya başlandı...
Belki yapılanları “kitabına uydurmak için”, belki kişisel biçimde götürüldüğü görülen bir otoriter yönetimi hiç olmazsa görüntüde legalize etmek amacıyla, birdenbire (eskiden şiddetle karşı çıkılan) “Başkanlık Rejimi” gündeme getirildi:
Özellikle 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmalarından sonra şiddetlenen bir biçimde 400 milletvekili istenmeye başlandı.
2015 seçimleri kampanyası, AKP ve Erdoğan tarafından, “400 milletvekili verin ve bu iş huzur içinde çözülsün” biçiminde ifade edilen Başkanlık rejimi propagandası ile yürütüldü...
400 milletvekili verilmedi...
Huzur bozuldu...
Erdoğan, bir canlı yayında, milyonların önünde, seçimlerden sonra oluşan ortam için “Eğer 400 milletvekilini alabilecek veya anayasayı inşa edebilecek sayıyı bir siyasi parti yakalamış olsaydı, durum bugün çok daha farklı olurdu” dedi.
Şimdi gelelim “basit sorumuza!”
“400 milletvekili alsaydınız, teröre karşı bugün yapamadığınız neyi yapacaktınız?”
İsterseniz soruyu bir başka biçimde soralım:

“400 milletvekili alamadığınız için bugün teröre karşı yapamadığınız ne var?”
Sorunun daha başka bir biçimi de var:
“Bu şiddet ve terörü, bu cinayetleri, bu kaosu bitirmek için hangi planınız var da uygulamadınız veya uygulayamıyorsunuz?”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları